Merhaba taze gün. Dünden kalma eğlence yorgunluğu ya da eğlenmemiş olmanın mutsuz bıkkınlığı. Merhaba aynı Cumartesi gününü, başka başka hikayelerle paylaştığımız mavi dünya. Merhaba!
Güzel bir kahvaltı davetine koşarcasına atladık bu sabah kapı dışına. Derken yolda bir adam ve bir kadın gördük. Adamın elinde duran boynu bükük yavru kedi, o adam ve kadına bakakalmamızı emretti. Yetişeceğiz kahvaltıya ama hikayeye duyduğumuz merak bize koca bir kırmızı ışık yaktı. Kurallara uyarız da biz:) Zınk diye durduk!
Camdan seslendik hemen “Günaydın, nedir durum?” O sırada erkek kişi kediyi bir duvarın dibinde duran iki lastiğin arasına koydu. “Ayağı kırılmış, belediyeyi aradık gelip alacaklar. Biz yola çıkmak zorundayız.” dedi. Ama kedi nasıl miyavlıyor… Bir miyavlamanın haykırış, feryat hali varmış…
“Siz nereyi aradınız?” dedim.
Belediye aranıyormuş, hayvan barınağına bağlanılıyormuş bu numaradan. Yetkili ilgililer gelip, müdahale ediyorlarmış. Bu sırada tekrar telefon ettiler ve bu defa ben de duydum telefon diyaloğunu. “Ama kedi orada durmamalı. Bir kutuya mı koysak. Veterinere götürebiliriz.” dedim. Bir süre öyle duruldu falan. Sonra adam kediyi bıraktığı köşeye yere gitti. Alıp kediyi getirecek, bir kutuya koyacak, biz de onu veterinere götüreceğiz. Çünkü herkesin mahalden ayrılması gerekiyor. Kedicik de sokak ortasında nasıl kalsın? Gelen kediciği nasıl bulsun? Duvarın dibinde çalı çarpı falan da çok. Trafo da varmış falan:) Kedi saklanmış iyice! Adam almaya çalışıyor… Ama alamıyor kediyi… Kedinin canı yanıyor… Derken kedi kaçıyor duran bir arabanın altına!
Aracın altına eğiliyoruz ama kedi yok!!
Kedi girmiş motorun oralarda bir yerlere!!! Sürücü, dörtlüleri yakmış da yolun kenarında duran meyve sebze arabasından alışveriş yapan bir kadın. Olaylardan çok da haberi yok. Marşa basıp, tam yol alacak. Mis gibi bahçeden almış sebzeler meyveler, mutlu. Ve tehlikeli! Kedi için…
Hemen sesleniyoruz kadına “Aman! Lütfen çalıştırmayın aracınızı!
Kadın korkuyor! “Bomba mı var, ne oldu?!!!“ “Hayır:) Ama aracınıza bir kedi kaçtı!” Kadın ilk etapta anlamıyor doğal olarak:) “Kedi mi kaçtı? Kapılar kapalı benim!” Can havli ile düzeltme yapıyorum hemen! “Yok! Sizin motor civarlarında kedi şu anda sanıyoruz. Kaputu açar mısınız?
Toplaşıyoruz orada iyice! Gidemeyen karı-koca, organikçi abla, pazarcı abi, meraklı bir kaç komşu ve biz:) Geçen arabalar da şöööööyle bir bakıp da geçiyorlar yanımızdan. Bazısı görüyor kaporta kalkmış, “Var mı lazım bir şey?”diye soruyor da. Canım ülkem, güzel insanım.
İtfaiye eksik ama!
Hemen 112’den itfaiyeyi arıyorum panik bir halde. “Lütfen yardım edin. Bir aracın sanırım motor taraflarına sıkışmış yavru bir kedi var ve ön ayağı kırık!” Telefondaki görevli soruyor “Hanfendi kediyi görüyor musunuz?” “Hayır…” diyorum. Bunun üzerine yardım edemeyeceklerini söylüyor telefondaki görevli ses. “Orada parça sökülecek. Biz sadece görünen hayvanlar için gelebiliyoruz.” diyor… Ben tabi şaşıyorum ve “Ama ne yapacağız peki şimdi?” diyorum. Kapatıyoruz telefonu…
Bir taksici geçiyor oradan. Rica ediyorum ve iniyor arabadan. Bir kaç telefon sonrası itfaiye geliyor bu arada.
Veteriner arıyorum, araçlı hizmet yok cevabını alıyorum. Neyse barınaktan da geleceği bilgisi geliyor falan…
Kedi olmak zor… İnsan olmak zor… İyi bir şekilde görev yapmak zor…
Ama hepsinin üstesinden gelmek işte, neden yaşıyor olduğumuzun “Bana göre” anlamı. İnsan, erdemleriyle, değerleriyle, vicdanıyla, karakteriyle yaşadığında, yaşadığı içine siniyor “olmalı”.
Yoksa kediyi sokakta bırakıp giderlerdi. Biz geçip yoldan hızla, kahvaltıya gecikmezdik:) Domino bu. Biri bir şeye değer verir, diğerleri onun etrafında çoğalır. Önemli olan neye vesile, neye örnek olduğun.
Derin felsefelerle başladık güne bugün “iyi ki”…
Evet, kahvaltıya giderken böyle bir manzara hüzünlüydü. Açı çeken bir tatlı bebek kediyi duymak… Onun için çabalamak, duygusal olarak zordu. Kahvaltıya gecikmek de ayıptı. Ama manevi anlamda tatlı oğlumla yaşadığımız bu deneyim, çok değerliydi. Birbirini hiç tanımayan insanların, bebek kedi için birlik olması ve bir şeyler yapmak için hayatlarının akışı dışına çıkması, 10 yaşında oğlum için unutulmayacak bir birlik, bütünlük, iyilik hareketiydi.
İnsan güven duymayı, güven dolu hikayelerden öğreniyor çünkü.
Güvenmek…
O kadar başkalaşmış bir dünyada yaşıyoruz ki çocuklara güvenmemeyi öğretiyoruz… Biri yaklaşırsa ne yapacağını, tanımadığı kimseyle konuşmaması gerektiğini, yabancı birinden yiyecek kabul edilmemesinin gereklerini falan dikte ediyoruz duraksızca… HAKLI OLARAK… Sonra arkadaşlık ilişkilerinde kendini nasıl koruyabileceğine dair yaşanmış olumsuz hikayelerimizle, devam ediyoruz güvensizlik şırıngalama işlemine yaşlar ilerledikçe…
Oysa İNSAN’ız…
Güven kelimesinin anlamını, sadece “Kendine güvenmek” olarak anlıyoruz. DİK YÜRÜ! İDDİALI KONUŞ! SESİNİ ŞÖYLE TONLA! VÜCUT DİLİNİ BÖYLE KONUŞTUR! KENDİNE GÜVEN VE BUNU HERKESE GÖSTER! Evet bunlar da önemli ama ya diğeri?
İnsan insana güvenmeden yaşarsa, nasıl sevebilir ki?
Onu da zaten KENDİNİ SEV! söylemleriyle çözüyorlar değil mi….?
Ama olmuyor işte. İNSAN denen canlıların, duyguları var. Evet! Duygularımız var bizim! Huuuuu!!! İnsansan(!)
Kendini de evreni de seveceksin. Sevmenin anlamı hissedilecek de hissettirilerek de. Güven de böyle. Evet, kendine güveneceksin ama insanlara da güvenmeyi seveceksin en azından. Buna hazır olacaksın. Bilinçli güveneceksin hatta. Başına gelebilecekleri hesap ederek. Karşındakine güvendiğini gösterip, ona da güvenmeyi öğreteceksin bile! Bu öyle önemli ki…
Çetin cevizlerce yaşıyoruz hepimiz…
En güvenmeyen, en akıllı!
ASLAAAAA! DEĞİL!
“EN YALNIZ” onlar sadece…
Kendi yaşam yolunda, kendi çevrende, kendi kendinin adını çıkaracaksın GüVENEN BİRİ diye. Evet, “GÜVENEN BİRİ”. Güvenen biri, güvenilir biridir de. İçinde ne yaşıyorsan, dünya senin için öyle çünkü. Sen güvenli biriysen, güvenli birilerinin varlığına inanacaksın illa.
Yani kısacası KENDİNİ YENİDEN YAPILANDIRACAKSIN!
Unutacaksın korkulu hikayeleri. Kendine güvenecek, güvenilir insanları yaratacaksın. Öyle bir güvenilir olacaksın ve güçlü duracaksın ki ve akıllı, DEĞİŞECEK ALGI! Diğerleri de güvenilir birileri olmak isteyecekler böylelikle.
Sadece hastalıklar bulaşmaz!
Sevgi de bulaşır sevgisizlik gibi. Huzur da bulaşır öfke gibi. İyilik de bulaşır kötülük gibi. Sen neyi başlatırsan hayatında, öyle kaplarsın içini dışını. Tıpkı o ilkokul kitapların ve defterlerin gibi… Kaplaman nasıl olsun? Aynada gördüğün hep o kaplama… İyi düşün…. Nasıl görünmek istiyorsun kendine? Senden dallanıp budaklanacak nesline??? Çocuk, torun, torba:) Konu komşu da var dallanıp budaklanmayacaksan. Yani dünyadasın. Göründüğün kesin:) Ama nasıl göründüğün işte, önemli kısım….
Ve kahvaltı masasından hepinize çoook harikalar olsun o zaman:)
Bugün nasıl bir örnek olursun? Neyi başlatabilirsin? Nasıl bulaşacaksın bugün hikayelere?
İşaret benden, gerisi hep sende!
Unutma, her olan ve olmayan, anda ve sonrada önem arz eder. Hepsi birer işaret. Hepsi! Bir şarkı, bir rüya, bir film, kedi:)
Birinin hikayesi, diğerine aydınlıktır. Bu aydınlığı farketebilmen için güzel bakmalısın. Kabulde, güvende ve sevgide…
Güzel işaretler biriktirmek üzere… Mis hafta sonları!

“KEDİ İŞARETİ!” için 2 cevap
[…] KEDİ İŞARETİ! – YAŞAM ARZU’SU (yasamarzusu.com) […]
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler😊
BeğenBeğen