Büyük Ben’in Mızmızları…

Şöyle karların yağmaya başlamış olduğu bir Aralık ayında olsak şimdi…. Karlar ki tüm mikropları öldüreninden olsa… Yolları kapatanından hani… Sobalar olsa evlerde. Her evin bacası tütse.. Kışın geldiğini insan biraz da o odun, kömür kokularından anlasa… Portakal kabukları atılsa sobaların üstüne.. Mis koksa sokaklara kadar her yer…

Yeni yıl geliyor diye herkes çoook heyecanlı olsa…. Yine…..

Biz yeni yıl geceleri anneannemlerle olurduk HEP. O zamanlar henüz “Yeni yıla kiminle girersen, o yıl onunla birlikte olursun.” bilgisi falan yoktu. Sadece sevmek, herşeyden daha bir üstündü.. Her türlü tatiller ve özel günler, ailelerle birlikte geçirilirdi bu yüzden… Yani sevmekten, gönülden, gönüllü….. Yaşlılar eskilerde ailelerin misafirleri kabul edilirdi… Ne kadar çok görsen o kadar kâr sayılırdı Anneyi, Babayı ve kim varsa büyük evde….. Biz hep kârdaydık yani…

Eskiden gelinler, damatlar bu kadar çok bilmezlerdi…

Kimse kimseye GERÇEKTEN düşmanlık etmezdi. Mutlaka çatışmalar olurdu ama bunlar ciddiyete dökülmezdi. Büyüklerin kalpleri kırılmazdı. Aile düzeni diye bir tabir vardı eskiden. Büyük büyüklüğünü bilirdi, küçük küçüklüğünü. Gelin de damat da saygısında kusur etmezdi. Herkes yerini bildiğinden de gül gibi geçinilirdi yani mis gibi…

Geçinmek vardı o zamanlar…

Geçimli olmak… Geçinip gitmek… Geçinemeyenler olursa da arada, mutlaka aracılar bulurlardı arayı. “Aman yuva dağılmasın” kaygısı vardı eskiden. Yuva diye bir duygu vardı.. Kimseler özgürlük abidesi gibi heykelden değildi o zamanlar… Mutluydu herkes sıcacık kalpleriyle yaşarlarken… O eski Türk filmlerine ağlayıp gülerlerken… Çocuklara harçlık vermek adeti sürerken… Çocuklar çocuk kabul edilirlerken…

Şimdi çocuk bile çocuk değil!

Çocuk diye bir şey vardı eskiden. Çocuk cam kırardı mesela, sokakta top oynarken… Biri çocuğa bağırmaya kalksa, diğeri hemen atılıp” Çocuk işte, kusura bakmayın” diyebilirdi. Çocuk olmak, gerçek bir mazeretti, hayatın zorluklarına karşı…. Şimdi öyle mi? Anaokulunda cin olacak şimdiki çocuk. Zorunda! Dil bilecek, piyano çalacak, her kelimesinden mantık akacak! Çok olgun diyecekler, sen gururlanacaksın. En harika montesori sende olacak, bebecik güya kendi kendine yeterken…. Ağlasa kucağına almayacaksın mesela bebeğini(!) Kucağa alışmayacak, ağlayarak istemeye kodlanmayacak(!) BEBEK!

Bebek bile bilinçli olmaya itelenecek yani! Hatta 9 ay klasik müzik dinletecek Anne bebeğine, karnında…

Bebek müzik dinleyecek… Çünkü Annesinin bebeğiyle konuşmaya yetecek ne vakti var ne de psikolojisi… Anne yalnız hamile. Etrafında eskisi gibi birileri olsa, Anne bol bol konuşabilse hem bebeğiyle hem aile büyükleriyle, hem eşiyle… Bebeğe gerekir mi klasik müzik, daha iyi hissetsin, daha zeki bebek olsun diye…..? Tabi ki müzik çok değerli. Müzik ruhun gıdası! Ama bebeği ve Anneyi mutlu etmeyen bu sistemde, kurtarır mı klasik müzik…???? Dediğim bu.. Herkesin birbirini çooook sevdiği bir kalabalık duysa bebek, çok mutlu olurdu elbet… Ama şimdi… Anne zaten işinde, evde sadece karı koca yaşıyor, belki yardımcı var. Hepsi bu kadar… Nerde o tatlı tatlı hamile olmalar……

Anne bile manken olmak zorunda, HAMİLEYKEN!!!!

Evet! Hamile kilo almayacak diye 9 ay hamile yogası yapacak illa. Canı ne çekerse değil, ne kilo yapmazsa yiyecek. Eskiden hamileler ne tatliş gezerdi yollarda. Bakınca anlardın kim hamile kim değil. Şimdi sadece kocaman bir karın, gerisi tamamen manken:) Çok hoş tabi. Elbette kilo kötü şey. Sağlık adına da hamilelik sürecinde kilo almamak en doğrusu. Ama İşte bana göre hepsi gerginlik demek. Çok robotlaşmışız gibi sanki… En bebeğinden en büyüğüne, çok değiştik… mi ne..?

Ah… Nerde o eski Aralık ayı..

Çarşı pazarın yeni yıla hazırlanışı… O geceye özel yapılan alışverişler.. Şimdi evler sanki mini market… Her şey var ama İşte ağzının tadından haber ver sen…

Yeni bir hafta gelmiş, hoşgelmiş. İç karartıcı oldu sanki biraz ama ne bileyim? Bunlar döküldüler bu hafta. Yeni yıl gecesi yaklaşırken, ilk defa böyle hissediyorum. İlk defa Annemin içinde olmadığı bir yıla girmiş olacağım. Yani 2020 Annemle bu dünyada yaşadığımız son yıl.. Bir başka hüzünlü yani bu yılı uğurlamak benim için… İnsan birini çok seviyorsa, her bağ öyle önemli oluyor ki…. Önemli olan yürek bağı elbette. Ama İşte insan çok severken birini, onun yokluğuna alışmak bile hüzünlü geliyor. Ve insan yokluğa, böyle böyle alışıyor olsa gerek…? Sanki bende alışmak yerine zorlaşıyor…?

Bir Aralık gecesi… Sokak karsız… Ve artık çocuk değilim…

Bunları sana yazıyorum. Benimle yakın hisler hisseden sana ya da benim gibi şeyleri henüz hissetmemiş sana. Eğer benim kadar hüzünlüysen, yalnız olmadığını bil.. Bunu bilmek bana iyi geliyor. Bu psikopatça bir şey elbette değil. Sadece aynı şeyleri yaşayanlar birbirini daha çok anlarlar. Ve anlaşılmak, özellikle böyle zamanlarda belki de en büyük şifa..

Ha eğer şanslı taraftaysan yani sevdiklerin hala hayattalarsa da sana ibret olayım istiyorum.

Hayatta kafaya takılacak bir şey yok! Para da gelir, iş de gelir, aş da aşk da başarı da o ev de o araba da bir şekilde gelir ya da gelebilir? Ama giden var ya. O İşte ne yaparsan yap, gelmez… Şansının kıymetini bil. Şimdilerde duyuyorum sürekli, covit yüzünden sessiz geçecekmiş yeni yıl gecesi! Mekanlara akmadan girilecekmiş yeni yıla! Kafaların takıldıkları yerlere bak ya! Heeeyyyy! Gerçekten boşver! Gönüller bir olsun! Senin de sevdiklerinin de canlarınız sağolsun!

Mühim olan bu…

Bu hafta böyle başlıyor. Farkındalıklar önemli. Bak bakalım elindeki değerlere. Ne kadar şanslısın? Ne kadar hüzünlüsün? Gereksiz şeyler için yıpranmayacağın bir haftaya başla. Hüzünlü taraftaysan, bir an önce daha iyi hissetmeye bak. Çünkü sürekli üzülmek insana iyi gelen bir şey değil. Ben gerçekten büyük çabalıyorum. Bakma İşte böyle özel günler olunca, bocalıyorum azdan… Sen de lütfen sana ait olan ömrünün kıymetini bil. Her duygu gerektiği kadar yaşanmalı. Fazlası her ne olursa olsun, yıpratıcı oluyor. En güzel duygu olan aşk bile buna dahil.

Ne aşkın ne de hüznün cılkını çıkarmayacaksın!

Aralık işte. Karsız… Eskiler, gitmişler.. Büyümüşsün… Gülümse:) Ne yapacaksın başka? Bari sen gül, bari sen hayatta kal. Çünkü somurtanlar, yaşamıyorlar………

Ben çooook mutluyum!

Ben çooook sağlıklıyım!

Ben çooook zenginim!

Ben çooook başarılıyım!

Kendimi güvende hissediyorum.

Kendimi ve herkesi, her şeyi affediyorum.

Kendimi ve herkesi, her şeyi çok seviyorum

Hüzünlerimden kurtuldum!

Beni engelleyen tüm duyguları iptal ediyorum!

Kendimle ve dünyayla barış içindeyim.

Her ne olduysa, olması gerektiği için oldu…

Dünyanın en güzel haftasını diliyorum hepimiz için. Hepimiz birbirimiz için iyi şeyler dileyelim. İyi şeyler düşünelim, iyi şeylere inanalım. Belki o zaman bu karın yağmadığı Aralık, daha mutlu hissettirir hepimize… Belki şehre bir film gelir…:)

Çooook gülümser misin? Evet! Şimdi. Tam şu an! Lüttfeeennnn:) Gülümsedin mi? Hah. Bozmuyoruz İşte bunu:) Gülüp geçmek vardır ya hani. Bir bir güleceğiz, geçecek…

🙂

“Büyük Ben’in Mızmızları…” için 8 cevap

Yorum bırakın