EŞİTTİR YAŞAMAK!

Sıkışan trafik açılmış da kopartmış gaza basar gibi yazsal fotoğraflar saçılmış her bir yere. Özledik tabiii yazı ve umarsızlığını. Belki de suya özlem bu, kendini daha hafif hissetmekle alakalı. Yaz demek deniz demek, deniz demek yüzmek ve suyun kaldırma gücü!!! Bir kahramanın kollarındaymışsın gibi bırakırsın kendini suya… Sanki çocuksun o an, en sevdiğin seni büyüteninin kollarında… Ya da sevgilinin o deli dolu zamanlarında, havalarda uçurduğu seni hani, o saatlere kaçırır ruhunun hafızasını su belki?

Çok mu kadınca yazıyorum şu an?

Bir erkeğin, bir kahraman aşık kadın tarafından havalara uçurulamaması, ağrıma gitti birden… Erkekler adına üzüldüm, ağrıma giden bu… Kadın taraf sevgili olmak, bu açıdan şanslı galiba? Tabi bu şansı kimler aldı, ömürlük heybesine koydu? Orası da mechul… Üff konu konuyu açıyor ve sanki iyi bir yerlere gitmiyor da…

Çünkü özgür hissedersen, güzel şeyler yaşamaya layık görürsün kendini!

Geçenlerde bir sohbete dahil oldum. Feminizm tartışılıyordu yazın sıcağında. Yana yakıla muhabbet içine attım sesimi, nefesimi! Aslında özünde aynı şeyleri konuşan ama çok da anlaşamayan bizim toplum halleri… Tüm dünyadaki toplumlar hakkında ahkam kesemem ama doğup büyüdüğüm bu güzel coğrafyayı, yüreğimin içi gibi bilirim elbette.

Evet, biz konuşsak da tam anlaşamıyoruz, aynı şeyden bahsederken dahi…

Feminizmi sadece kadınların erkeklere üstün gelme hareketi olarak algılamak, kolaya kaçmak mı? Yoksa kadın ve erkeğin işine gelmeyen bir durum mu? Yoksa feminizmi anlayacak kadar okumuyor muyuz? Anlasak da diğerlerine sözümüz mü geçmez diye uğraşmıyoruz? Bir sürü ihtimal var ama işin özü feminizmi yanlış yerlere çeken kadınlar ve erkekler var! Sırf bu yüzden de gerçekten desteğe ihtiyacı olan kadınlar ve erkekler… Hala mutsuzlar…

Evet kadınlar ve erkekler!

Sadece kadınlar değil! Neden? Çünkü kadın ve erkek birbirini bütünledikleri kadar insanlar ve mutlular!!!

İlişkileri birbirine üstün gelmek, diğerlerini sömürmek, küçük ve büyük balık hesabı güç savaşı haline getirmek, namus, kullanmak, geleneksel, kuşaksal gibi gibi gibi kalıplara koymak! Dibini illa tutturmak demek hayatın!!! Kalıp dar gelir, bol gelir bir de ateşin ayarını veremedin mi, Eyvah! Yanarsın canım, yakarsın ömrünü! Daha da geri alamazsın zamanı…  Oturur, bakarsın geceleri dizilerine… Yaşamazsan, izlerin çünkü…

Bunun kadını erkeği yok!

Dediğim muhabbette de anlatmıştım. Doğunun bir şehrine gittiğim bir seyahatti. Yıl 2010. Mutlu, mesut hazırlandım doğu kültürü, mutfağı falan diye. Fotoğraf makinem vardı benim. Dünyanın bir sürü harika yerine dokunmuş objektifim, hazırdı yine yakalamaya bizim toprakların mis mis anlarını… Amaaaaa…

Gittim ki bir de neler duyayım, neler göreyim…

Öncelikle söylemeliyim ki mis gibi topraklarımız. Aşık oldum göğün yüzünden toprağın her bir katmanına. Sesine, soluğuna… Mutfağı tam bana göre! Türküleri zaten severek doğmuşum. Masal gibi güzel yurdumuzun her bir yeri. Hepimiz, sütten çıkan ak kaşığı utandırırız, ruhlarımızın aydınlığıyla. Böyle sevgi dolu insan çok yerde yok bence. Ülkemiz, organik insan soyu konusunda zengin bir rezerv, bu net!

Neyse;

Bir kaç saat içinde, her güzelliğin içine hüzün dolmaya başladı bende… Kadınların sigara içemiyor olmaları mesela. Çok da lazım değil sigara. İçilmesin tabi sağlığa zararlı! Ben de artık kullanmıyorum bu arada. Ama erkek içebilirken kadın neden içemesin? Ve erkek, neden istediği herhangi bir ortamda, sevdiğiyle sigara içebilemesin?!

Erkeklerin de desteğe ihtiyacı var dediğim kısma geldik.

Bir kadın toplumda ne kadar esirse, erkek de o kadar eksiktir. Neden? Çünkü kadın nasıl ki eşiyle her şeyi paylaşmak, yaşamak ister, erkek de bunu ister doğal olarak. Daha özgür hisseden kadın ve erkek eşiyle, hayatın tüm keyiflerini paylaşabilirken, maalesef özgür olamayan zihinlerde bu mümkün değil. Neden? Çünkü mesela erkek de eşini bir yere götürüp de onunla istediği her şeyi içemez, kadın – erkek eşitliğinin kabul görmediği yerlerde. Erkeğe de kötü derler! “Karısını utanmadan nerelere sokuyor! Bunun lafı sözü dinlenmez! Adamdan sayılmaz bu!” Erkek özgür mü şimdi? Sevdiği kızla evleniyor ama hayatları zaman içinde an be an ayrışıyor. Sonra tabii evlilik aşkı öldürüyor!

Ama aynı adam, bunları yaşayabileceği kadınlarla eşini aldattığında, toplum hatta karısı bile laf söz etmiyor! Neden?

Çünkü erkektir o. Karısı kutsaldır. Tüm bu haller adamlıktır(!) Elmayla armut birbirine karışmaz ne güzel. Manavdır çünkü insanlar ve meyvedir!!!

Çeyizini serdi diye dayak yiyen gelinler, kocası hiç konuşmayan ıssız kadınlar, hamile olduğunu saklayan taze anneler, daha daha içinizi üzmek istemediğim neler neler…. Ve bunlarla büyüyen çocuklar… Babaları tarafından sevilemeyen, anneleri tarafından korunamayan…

Gelenekler yıkılsın demiyorum. Lütfen yanlış anlaşmayalım.

Ben ki çok da geleneksel biriyimdir, beni yakından tanıyanlar bilirler. Daha lisede Filiz Akın filmlerini severdim ben, etrafımda kendi kuşağımın çılgınlıkları uçuşurken. Hepsini kabul ile büyüdüm ve büyümeye devam ediyorum. Benim sadece hep savunduğum bir şey var. İnsanlar, özgür hissetmeliler ve hissettirmeliler. İnsanlar, yaşamalılar ve yaşatmalılar. Kadın ve erkek diye bölünmeden, birbirini sevgiyle tamamlamalılar. Birileri birilerini öldürmeden, mutsuz etmeden, hayatını çöp haline getirmeden!

Feminizm, cinslerin eşitliğini savunan bir akımdır. XVIII. yy Fransa’sında ortaya çıkmıştır ve kadının haklarını, yaşamın her platformunda savunmak üzere bir hareket başlamıştır böylelikle, İYİ Kİ! Bir sürü akım ve bilimsel gelişmeyi alıyoruz da bunu neden “Elin Fransızları bir taş atmış kuyuya yaaaawwww” boşluğu, cehaleti, ön yargısı ve egoistliği ile yalanlamaya, başkalaştırmaya, önemsememeye çalışıyoruz?

Olmaz!

Anneni seviyorsan, olmaz!

Kızını seviyorsan, olmaz!

Kardeşini seviyorsan, Olmaz!

Kendine saygın varsa olmaz!

Yazılarımı takip edenler bilirler. Yazılarımda kurgu yok. İlk cümle başlıyor ve nasıl akıyorsa öyle gidiyor. Hiçbir şekilde düzeltmeden. Hatta bazen araya hayat giriyor ve yazım yarım kalıyor. Devam etmiyorum o yazıma. Bu derece içimden geldiği gibi dökülüyorlar harflerim. Bugün de böyle bir farkındalık çıkacakmış meğer yüreğimden yüreklerinize.

Dilerim harflerim dokunmuştur içerilerde bir yerlerdeki doğruluğa.

Bir toplumda birileri üzülürken diğerleri sevinemez. Anlık kalır mutluluklar. Diğerinin dökülen gözyaşları ya da kanı, kaderi kötüye çevirir bir gün. Eden bir şekilde bulur… Huzuru olmaz birilerini üzen birilerinin.

OLMAZ!

Biz birlikte huzurlu ve mutlu olalım ki!

Yeni harflerimde buluşuruz. Bu anlık bu kadar. Gülümse, gülümset, sev! Bağışla, aydın ol ve aydınlat! Hiç bir fikir bir ideolojiye yapışık değildir! Siyaset söylemleri alır, giyinir. Onu takip edenler de birbirinden böyle böyle ayrışır. Onlar para kazanırlar yaptıkları işten ama hayatlar kaybederler…

Söylemler, fikirler, şarkılar, hayatlar insanlarındır!

İlla biri bir şey dedi diye dememek ya da demek değildir yaşamak! İnsan, her bir tarafa bakabildiğince insandır. Özgür olabildiğince canlıdır. İnanmak, kısıtlanmak demek değildir! Özgür olmak, öldürmek değildir! Zengin olmak, bankada rakam değildir! Adam olmak, yaşamadan ölmek değildir! Kadın olmak, çile çekmek değildir!

Öğretilenleri ezber etmek değildir okumak, anlamak.

Kendi ruhundaki güzellikleri anlamak ve bunu dünyayla paylaşmaktır. Yaşam hikayeni sevmek ve sevdirmektir. Her şeyi okumaktır, okumak. Donanmaktır ve donatmaktır bildiğini, görebildiğini, bulabildiğini…

Daima anlaşmak üzere…

Yorum bırakın