Pencereye ulaştı bakışlarım. Perdem açılırken, odama gün doğuyordu sisler içinden. Gözkapaklarım korumak istiyordu gözlerimi. Karanlıktan aydınlığa her geçişteki tepkisini veriyor, yüzüm şekilden şekle geçiyordu bir sabah daha. Ve ben biliyordum, bu limonsuz ekşi surat halini yüzümün. Ekşiliğin sirkeye varmaması, bunun da ticarete dökülmemesi soooooon derece önemliiii! Sonra “Suratı sirke satıyor bunun!” derler:)))
Ne tabirler ne tabirler:)
Suratında imalattan halka satışlar bulunan sirkeciler, acaba memnunlar mı ki aynalarından? Kimler bu işe bulaştırdı sahi onları? Yoksa doğduklarından kalma bir suratsızlık mıdır bu halleri? Yoksa ilk dünyaya geliş anındaki ağlamalarını, hiç susturan olmamış mıydı onların..? Sırtlarında sıvazları eksik, yürekleri esneyememiş, yumuşayamamış olanlar mı bu mesleğin erbabı oluvermişlerdi…? Ay şimdi buradan da bakınca insan çok da kızamıyor ki bu zavallıcağız suratsızlara…
Sevgisizlik en korkulu film..!
Hiç kimse bu korku filminin başrolü olmak istemiyor. Bakma onca sıraya girip de rol çalmaya çalışanlara.. Onlar sadece başka filmlerde rol alamıyorlar diye, oyun dışına çıkmak istemediklerinden, böyle somurtkan yaşıyorlar. Her insanın bir duruşu var hayatta hani. Olmalı da! E nasıl duracaksın hayata duruşun olmasa? Düşersin anında! Ve düşene ne atarlar??? Genellikle tekme… Halbuki düşene gerekli olan nedir? Güçlü bir eldir..! Ama işte, büyükler ne demişler? “Elden gelen öğün olmaz, olsa da zamanında bulunmaz..” O zaman ne yapıyoruz?
Düşmüyoruuuuzzzz:)
İrtifa kaybetmek, yooookkkkk:) Amann, futbol sahalarına düşmüyoruz amaaannn!!! Buna bağlı olarak da “Naber nasılsın?” diye soranlara da “Ne olsun işte, yuvarlanıp gidiyoruz.” demiiiyoooruuzzz:))) Ne o öyle top gibi yuvarlanıp gitmeler falan!:)
Bayılıyorum kelimelerimize:)
Nereye çekersen oraya gelirler hep bunlar:) Bizim dilin çok değerli bir özelliği. Her dilde bu yok. Dili en harika haliyle kullanabilmek, marifet elbette. Bunun için doğuştan gelen yetenek var mıdır? Evet vardır tabi. Ama geliştirmek de kişinin kendisine bağlı. Nasıl gelişir ki bu dil dedikleri, lisan dedikleri şey?
Konuşarak bolca tabii ki de yahuuuu:) Okumak da önemli. Ama en çok, KONUŞMAK.
Dilin kemiği yok! Kıvır, evir, çevir, sussmaaa! Sustukçaaaa! Sıra sanaaaaa! Gelmiyor İşte:) Susarsan, o dil orada büzüşür kalır! Konuşmaya, dinlemeye alışık olmazsan da lazım olduğunda öyle için içinde, dışın dışında kalırsın ortalarda. Klasiklerle anlar ve anlatırsın ancak. “Naber? Nasılsın?” dendiğinde, “Ne olsun ya. Yuvarlanıp gidiyoruz…”!!!! deyiverip kalırsın. Bütün numaran bu olur ne olacak(!)
Söyleyecek lafı herkesin vardır.
Ama o lafı söylemeye alışkın mısın acaba? Ya da dinlemeye(!) Alışmayınca da hep böyle klasiklerle, kalıplarla anlaşmaya çalışırsın onunla bununla. Tamam çarşı, pazar, ofis, trafik hani öyle ortalarda anlaştın, idare ettin. Ya o mum yanarken ortada? O zaman ne olacak a sirkeci!!!? “Aşkım? Anlatmak İster misin? Nasılsın? Nasıl geçti günün?” diyen sese de “Ne olsun be Aşkım, yuvarlanıp gittim döndüm İşte öyle ortalarda.” deyip de saçmalayacak mısın?:))))) Boş bakışlarınla, harfsizliğine, sessizliğinle, dokunabilecek misin sevdiğine..?
Robotsan, ha o zaman tamam:)
Kendini koyduğun yer, az kelime, hiç anlam bir yaşamsa, herkes sana ATM muamelesi yapar, sorun yok! Müşterisin, ver parayı. Evlendin, öde faturayı! Özel gün, bas parayı hediyeye o da işte karşındaki kadınsa, al 1533’üncü Parfümü, erkekse de kravat dola boynuna bin ikinciyi daha(!) İçinde var tabi senin de bir şeyler amaaaa… İşte haykırsan sesini duyarlar mı acaba mısralarında!?:) Hayattasın fakat kendini gömdün içine, bastın yüreğine taşları, oldun bir tarihi eser, gün ışığından çooook uzaklarda bir yerlerde…
Surat sirke satıyor sonra tabi!
Bu halde seni didikleyecekler illa ki! Sen, başta kendini olmak üzere mutlu etme, kimseye bir gülücüğün, bir anlayışın olmasın. Millet de sana elbette pasta, börekle koşmayacak bu şartlarda! Sana sırt da dönecekler, sana küsecekler de. E düşeceksin böyle böyle. Tekmesini vuranın da çok olacak! Anlıyor musun? Besin zinciri vardır ya hani:) Bu da ezim zinciri işte:) Ezdirirsen kendini, öyle tortul toprak olursun, valla ölürsün de erkenden! Silkeleeennnnn! At üstünden şu ölü toprağını! Ne demiş Mustafa Kemal Atatürk?! “Istikbal göklerdedir!” Yerden yüksek oyunu gerçek! Ne kadar yüksekteysen ruhen ve bedenen, o kadar İNSANsın, bunu bil.. İnsanlığından çıkma!
Bir yerden başla!
Evet. Bugün bir yerden başla. Sirke satmak zorunda değil suratın. Doğdun, her ne olduysan oldu. Tamam, sahalarda çok yuvarladılar seni, Nasır her bir yerin belki… Sen bugün bir filiz ver kendi kendinden. Sen bugün, sis de var ama olsun. Aydınlığa doğrul, oturakaldığın yerinden. Kimse el uzatmasın sana. Sen kendin zıpla, dibi gördüğün yerden! En doğru yer de burası zaten zıplamak için. Ayaklarından öyle bir güç alırsın ki yüreğin marşa basar mutlaka bu itimden. Hayata dönersin be! Kalbinden gelen ses ritim bulur! Kelimelerine de tutundun mu! Uçarsın artık göklerde!!!!
Doğduğun yer, olduğun şey olmak zorunda değil!!!
Tamam, diğerlerine göre belki daha bir yırtınacaksın, istediğini olmak için. Ama bil ki daha lezzetli olacak hayat. Tecrübe denen şey, insanın en güzel değeridir. Ruhundaki duyguları işlemektir tecrübe. Altın, altın mıdır işlenmeden önce??? Her bir değeri bulur işlersen İNSANCA, o zaman İşte layıkını bulursun emin ol hem de her iki cihanda!
Kallavi bir ömür için, bırak şu sirkeleri!
Sirke sağlığa çoook faydalı:) İç kaşık kaşık:) Ama satmaaa surattan:) Bu asla sağlıklı değil! Ne demişler? “Keskin sirke küpüne zarar!” Ah bak bu atasözü ile rahmetli Barış Manço geldi hemen aklıma. “Ali yazar, Veli bozar, küp suyunu çeker azar azar, üzülmüşüm neye yarar, keskin sirke küpüne zarar…” Yazımın sonunda paylaşacağım bu şarkıyı. Çok da sevdiğim bir şarkıdır. Sisli bir sabahta içimizde neler bulduk neler di mi:) Ne sirkeciler geldi gitti gözümüzün önünden kim bilir? Belki de burun buruna yaşıyorsun onlardan biriyle? Zaten sen sirkecilikten bu sabah istifa ettin çok şükür:) Yani sende sirke durumları vardıysa da artık yok kabul ediyoruz:)
Veeeee güzel bir gün bizimle olsun muuuu?
Olsun! Çok mutlu, sirkesiz, şikayetsiz, ruhu olan bir güne açıyoruz tüm zerrelerimizi. Hayatı kabul ediyoruz geldiği gibi. Hayatı istediğimiz hale getiriyoruz hem de bal gibi. Hem kabul ediyoruz hem de şekillendirmek adına boş bol hayal ediyoruz istediklerimizi. Hepsi oldular. Hayallerimiz gerçeğe dönüştüler. Ve biz çok sağlıklıyız, mutluyuz, huzurluyuz, zenginiz, aşığız, başarılıyız, harikaayııızzzz!!!!!:)
Ohhhh:) Görüşürüz o zaman:) Hadi sevgiler.. 🙂