Erimiş mumlar var masanın mumluk alanında. Güzel bir müzik fonda. Hayat, bana ne diyorsun sen sahi? Sabahı karlı pencerem, çocukluk hediye etti bugün bana. Şimdi dikkatimin cezbindeki bu mumların fısıltısı da neyin nesi? Sigaralı günlerin ıslıkları olmamalı. Zararlı alışkanlıklardan vazgeçmece oynamaya devamdayım ömrümde. Peki de ne? Bazen sadece soru sormak gerekir. Cevabı bazen içinde değildir. Evren sana yanıt verir bir işaretle. Peki o zaman:) Sordum, bıraktım. Akıştayım… Gel bana cevap gel gel:)
Nasılsın kendi Çarşambanda?
Bugün de sana ait. Patronuna, eşine, sevgiline, annene, babana ya da bilmiyorum işte kediye ait falan değil. Kar da sana ait, şarkılar da, fincanında. Bu yüzden, gülümse can. Bu yüzden, kendi kendine sarıl. Şu an fonda harika müzik aletleri var yine. Kendince çalan sanatçıları dinlemenin nasıl da büyüsündeyim. Harflerimle notaları kavuşturmayı çok seviyorum ben. Çünkü bu vuslattan genellikle mucizeler doğuyor! Şu an da öyle bir an. Bulaşıyorum evrensel gerçeğe. Yaşamaya… Bulaşınca çıkmayan bu hayatı, boyamak istiyorum tüm sokaklara… Yaramaz bir çocuğun elindeki boya kalemleri gibi, her yere çalasım var yaşamayı. Hazır elde var iken hani, öyle bir çoğaltasım var ki hayatı… Sende, onda ve diğerinde… Bana yansıyın diye hep:) Ne egoist bir şeyim değil mi..?
Kar yağıyordu, durmadan…
Bir karanlık vakitti. Sobanın alevleri tavanda dans ederken, küçüktüm ben. Yanaklarım sıcaktan kızarmış, kışsal bir semirişle serpilmiştim o sıralar. Muhtemel 7- 8 yaşlar… Güzel bir kar gecesinde, yine meyve kokuyordu oda. Annem, severdi meyve yiyen çocukları. Bana kızardı onları anlatırken. Milletin çocukları bakıyorlarken kendilerine, ben illa annem soysun da ağzıma beslesin diye bekliyordum… Çok beklemezdim, annem tıkıştırırdı ağzıma illa:) Canım annem… Şimdi sırf annem bu dünyada yok diye, meyve yiyorum… Hani görevini yapamıyor hissetmesin diye uzaklarda… Cennette meyveler büyüyor diye hayal ede ede… Sanki ben yedikçe, annem de yiyor gibi… Benimle birlikte….
Yine kar vardı…
Sabahı ne olacak bilinmez yıllardı. Evde dantel örtülmüş telefonumuz, o zamanlar söylemiyordu hava nasıl Amerika’da ya da Uganda’da… Bilmeden yaşıyorduk ne de güzel… Millet sokaklara dökülüyordu kar yağdığında geceleri. Biz asilzade halimiz ile, sadece onları izliyorduk… Zaten bizim evde öyle sokağa çıkmazdı çocuklar zırt pırt… Hele ki gece..! “Gündüzün şerri, gecenin hayrından evladır.” denilmiş bir geçmişim var:) Ve inan bu benim travmam falan da değil. Sadece muhteşem bir korunma gerekçem. Ne beni birey olmaktan alıkoydu ne de kendimi keşfetmeme engel oldu. Sevgi, tek gerçek evrende. Onunla yapılan her iş, ustalık eseri. Bu bana her zaman da pusula oldu. Şimdi annemin bu sevgi pusulası sayesinde, doğru ile eğriyi ayırabiliyorum birbirinden. Yoksa çok laf hep var da arısı, arsızı hangisi, seçilebiliyor bu sayede…
Senin, sevgi pusulan var mı? Yok mu?
O zaman bir yerlerden sevmeye ve bu pusulayı yüreğine koymaya en kısa zamanda başla derim. Nasıl mı? Düşün kendi kendine. Hayatında geriye sar bakalım filmi. Git çocukluğunun hatırlanabilir anlarına. İlk yaşlarına git gidebildiğin kadar. Nasıl oralar? Eğer anne ve babanla ilgili sorunların varsa, onları yeniden kazanmayı dene derim. İnan sana haksızlık yapılmışsa bile, şu an pişmanlardır. Çünkü büyüdükçe anlıyor insan hatalarını da doğrularını da. Hayatta değiller mi? O zaman sür arabayı yaşlılar yurtlarına… Onlar hala hayattalar ve kalpleri biraz da kırık… Çünkü yalnızlar…
Şifa, iyiliktedir güzel canım…
Anne ve babanla yaşayamadıklarını, yaşlılar yurtlarındaki güzel canlarla yaşayabilirsin. Onların sana olan koşulsuz ve ıssız sevgileri, senin kendinle olan sorunlarına büyük deva olacaktır. Lütfen bunu bir dener misin? Biliyorum yüreğin dayanmaz.. Moralini bozacak yer de aramıyorsun… Hatta geçmişe dönüp de eski defterleri açmak asla da istemiyorsun… Ama biliyor musun? Hayatında sonlandırmadığın hüzünlerinin devam edeceği bir gerçek. Böyle bir sistemi var evrenin. Eğer hikaye nokta konmamış bir halde, bir yerlerde kala kalıyorsa, travma da devam ediyor. Ve senin çözmediğin o hikaye, başka ilişkilerinde can buluyor. Bir sarmal halinde böyle yaşıyorsun. Makus talih denilen şey bu. O arabayı hep de yağmur yağacakken yıkatıyor olman, bundan:)
Git ve kendine hoş gel…
Şimdi pandemi dönemi tabii. Şu anda bu ziyaretleri yapman mümkün olmayabilir ama havalar ısınınca lütfen bunu bir dene. Böylelikle anne ve babanın hatalarını, başka mazilerle dengeleyebilirsin. Orada sana hayatlarını anlatacak öyle güzel canlar var ki… Ve sen aslında orada, yabancı bir anne ya da babayı değil, anne ve babanı dinleyeceksin… Ve anlayacaksın… Neden büyükler hata yaparlar… Neden istediğinde yanında olmazlar ya da seni sevmediklerini sandığını, o an anlarsın… Seni aslında sevdiklerini anladığında… Sevgi pusulan oluşur yüreğinde. Tamamlanırsın, ısınırsın, güneş gibi gülümseyebilirsin böylelikle. Sen yeter ki iste!
Kimsesiz çocuklar yurdunu gitmiştim…
Yer Edirne. O zamanlar öğrencilik yeni bitmiş. Radyoya devam ediyorum ama. Selam ediyorum yayınlarımda dağa taşa… Bir gün kimsesiz çocuklar yurdunda buldum kendimi, bir program sonrası. İçeride bir polis vardı. Ben de müdür odasına girmiştim tam o anda. Polisin elinde bir bebek… Annesi imkansız bir bebek… Bırakmış meleğini karakola… Bebek… Ben de oradayım… Sordular ben niye geldim… Söyledim, ziyaret etmek geldi içimden.. Bebek… Gözlerim de yüreğim de artık bir kucak kundak içinde atıyor… “Buyrun.” dediler bana… Oturdum koltuğa… Polisle göz göze geldik… “Alabilir miyim?” dedim.. Verdi güzel bebeği kucağıma… Bir insan yavrusu… Gözleri kapalı… Kalbi kalbimde… Kucağım birden mis koktu ve sıcacık oldu. Nasıl bir hayattı bu..? Ben bu kadar sevmişken saniyeler içinde, annesi bırakmıştı onu soğuk bir taşa… Nasıl bir imkansızlıktı..? Merak edememiştim dahasını… Tek merakım, Duru bebek olmuştu evrende o saniye…
Adı Duru’ydu…
İçeriye giremeden, tüm kaldığım süre, Duru’yu sevmiştim… Aklımda sorular, kalbimde niyetler… Eve koşarak dönmüş, anneme olanları anlatmıştım. Benim güzeller güzeli annem biraz düşünmüştü. Evlatlık alsak..? Ama sonra vazgeçmişti. Enerjisini bir bebeğe uygun bulmamıştı. Üstelik bir sürü de riskleri vardı elbette evlatlık almanın. Öyle bir kapanmıştı konu.. Duru bebeği uzun zaman ziyaret etmiştim. Sonra çok bağlandığım için, bilinçli olarak gitmemeye başlamıştım… Şimdi düşünüyorum, acaba doğru karar mıydı? Bir bebeğin hayatına dokunmak aslında ne kadar da güzel bir şey. Ve hayatımda böyle bir proje de halen var. Bir bebek için güzel bir dünya şansı olabilmek. Bir insan için güzel bir gelecek sağlayabilmek.. Bir cana evrende mucize olabilmek. İyi olur değil mi?
Bugün de bunlar aktı harflerimden…
Bugün hiç durmadan yazasım var ama burada bir noktalayalım bakalım. Sana bugün ki mesaj evrenden, “Sev” Hayatında olanları sev. Affedemediklerini sev. Hayatta olmayanlarını sev. Hiç tanımadıklarını sev. Sevilmeye muhtaç olanları sev. İyilik yap, iyilik bul. Ve her şeye sevmekle başla. Hepsinin sonunda da başında da kendini seveceksin bak. Bu da sana şifa bir pusula olacak. Pusulan sevgideyken de ömründeki o yollar hiç bir zaman çıkmaz olmayacak.
Dilerim hepimizin sevgi pusulası olsun. Dilerim hayatlarımıza dokunacak tüm canların da sevgi pusulası şaşkın olmasın…
Sevgilerimle…
🙂