1 Nisan 2020’de Duran Yüreğim, Annem İçin….

1 Nisan… Şaka değil… Geçen seneydi… 31 Mart 2020… Yoğun bakım denen yerde, Annem vardı. Oysa biz hastane yanından hızlı geçmeyi severdik… Ve dua da ederdik, hastalara şifalar olsun diye… Annem yoğun bakım denen, bakımın makinesel yoğunlukta yapıldığı, bakışı dokunuşu eksik bir yerdeydi son defa… Yoğun değil, kimseler Anneme bakmıyordu orada gözünün ucuyla bile… Sadece makinelere bakıyordu orada hemşireler. Ötünce….

Geceydi…

Görebilirsiniz dediler. İndik hastanenin sevimsiz aşağılarına… Annem… Tek başına ve soğukta… Söyledikleri anlaşılmıyor ama çok konuşuyor… Bir mırıltı dudaklarında…. Gülümsüyor gibi arada…. Konuştukları çok da anlamlı değil zaten… Bebekler gibi… Ama elimi tutuyor. Öyle sıkı ki… Ve kalkmak istiyor o yataktan… Kımıldayamıyor ki… Tüm gücü parmağımda… Son gücü… Zor nefes alıyor… Çok soğuk ama üstünde bir çarşaf var örtü diye… Haşmetli Annem, öyle narin, öyle zayıf ki… O güzel gözleri… Bakıyor……

Hemşireler yeterli bu kadar diyorlar…

Kime yeterli? Anneme mi? Bana mı? Abime mi? Annem gidiyor… Bize odanıza çıkın diyorlar… Annem bırakmak istemiyor elimi… Hemşire diyor nabzı çok düşük… Zorlanıyor… Zaten kendinde de değil… Öyle garip ki… Annen orada ama değil…. Herşey var ama imkan yok…. En iyi hastanede ve sadece yatıyor Annem… Hayat devam ediyor… İnsanlar tuvalete gidiyor, uyuyor, su içiyor… O kadar saçma ki… Üzülmek bile başka bir şekil alıyor….

Anneme diyorum…

“Annem… Bırak kendini…Biz orada da buluşacağız… Şehadet geçir Annem” diyorum… “İçinden dua et”….. Ben Annemin yerine söylüyorum…. Annem bana bakıyor…. Anladığımı anlatıyor bana… Gözlerimde, gözbebekleri son defa duruyor… “Sakin ol” diyorum… “Korkma….” Ve hemşire “Hadi” diyor… Diyorum… “Lütfen burada Yasin Suresini açar mısınız telefondan….” “Peki” diyorlar… Elleri kemikleşmiş Annem… Saçlarını okşuyorum… Ve geri geri çıkıyorum yanından… Annemi orada bensiz bırakıyorum… Ben odaya çıkıyorum… Odanın sıcaklığı ruhuma batıyor o bakımsız yoğun odanın soğuğundan sonra… Ama bir şey de yapmıyorum… Yarın zor bir gün olacak… Biliyorum…. Annem alt katta, ben üst katta ve uyuyoruz…. Sabah oluyor…. Yine aşağıya iniyoruz… Bizi çağırıyorlar diye bu gidiş… Haber de vermiyorlar… Ne oldu ki? Annem gitti mi? Gitmemiş… “Bir görün” diyorlar… “An meselesi…” Yanına gidiyoruz… Artık ellerinde de güç yok…. Artık bakışları sadece gözlerinde. Dışarıya dokunmuyor bakışları… Hala nefes alıyor… Ama hissetmiyor sanki… Sadece nefes sayısı doluyor belki de…

Annemi izliyorum…

Hayatımda ilk defa Annemin gücünü hissedemiyorum… Güvendiğim o yüce dağın, ne yaparsam yapayım bana kızamaz hale gelebileceğinin mümkün olabilmesine bakıyorum… O dünyalar güzeli Annemin, gezmelerden gezmeler beğenen, hayat dolu her zerresine bakıyorum…. Sadece bakıyorum… Anlamsız geliyor her şey… “İnanamıyorum” bile değil hissim. Sadece saçma geliyor o an her şey. Saçma. Sınavlar, kiralar, doğum günleri, küskünlükler, hevesler, filmler…. Hepsi saçma geliyor… Gerçek denen şey bu mu diye soruyor insan… Bu mu?

Anda kalmak…

O an’da kalınmıyor İşte…. O anda nefes alınmıyor… O andan kaçılmıyor da… An sadece kafasına göre akıyor… Zaten insan o an bunu da anlıyor. Olan oluyor, ölen ölüyor. Ötesi berisi falan yok. Hayat denen şey, çok da ciddi bir şey değil diyor insan…

Yine ayrılıyoruz o saçma odadan…

Annemin son halini görüp, odaya çıkıyoruz. Ağzımıza hayatta kalmalık şeyler atıyoruz. Gün uzun… Biliyoruz… Ve 1 saat sonra… Saat 10:09 da… Haber geliyor… Koşmadan yürüyoruz… Gerçeğe doğru yürüyoruz… Gayet basit bir döngüye doğru ilerliyoruz… Bir sürü adım üstünde ilerliyoruz… O koridorları aşarken ayakkabılarımın altında hissediyorum hüznü… Bir zamanlar ne de şanslı olduğumuzu düşünüyorum… Bir kahvaltı zamanı… “Kim bilir nasıl da şendik ve bilmedik değerini belki” diyorum… İçimde öyle çok konuşma var ki… Artık sadece bu ses var… İçimdeki ses… Annemin sesi bitti… Ve bu inanılabilir bir şey mi yani..?

Yoğun bakımındaki cihazların ışıkları yok…

Hemşirelerin bakışları yerlerde… Biri diyor… “Başınız sağolsun…” Geliyoruz… Görüyoruz… Annem… Artık yok… O yatakta gördüğüm şey Annem değil… Bunu görüyorum o an… Annem… Annem değil… Annemi hissedemiyorum… Öyle garip bir yabancılaşma anı ki o an… Saçma… Yine içimde en çok seçebildiğim kelimenin, “Saçma” olduğunu farkediyorum… Anneme dokunuyorum… Sadece garip bir yavru kuş gibi hissediyorum onu o an… Yorulmuş… Çok yorulmuş ve bükmüş boynunu…. His bu… Son defa odaya çıkıyoruz… Abim yıkıla yıkıla ağlıyor… Annemin sözü geliyor aklıma… “Beni sağlığımda sevin. Arkamdan ağlamayın…” O kadar doğru bir söz ki… Biz birbirimizi hep çok sevdik zaten… Hepimiz çok güzel bir aileyi oluşturduk… Yanımıza böyle bir anlam kaldı geriye… Ama o an… O sözü içime öyle çok dokunuyor ki… Ağlamak da saçma geliyor… Ağlıyorum, duruyorum. Garip… Abimi toparlamaya çalışmak adına daha ağlamayan bir duygu durumuna geçiyorum… Düşünüyorum annem ne yapardı? Ne yapmamı isterdi..? Annem şu an burada mı? Görüyor mu bizi? Farkında mı değişen boyutun? Dindi mi acıları? Korkuyor mu şu an? Beni özledi mi ve yüreğimin özlemini bilebiliyor mu o boyuttan…?

Son nefesinde korktu mu?

Yanında olmayı öyle çok isterdim ki son nefesinde… Nasip… Her şey gibi… Yaren olmak… Ona güç vermek… Tıpkı doğum gibi… Ben doğarken Annem yanımdaydı… Dünyadaki meleğim… Ben de onun meleği olabilmeyi… İsterdim……

Ve sosyal medyaya yazıyorum…

İnanamıyor mesajlar, aramalar… Derinden yaralıyorum sevenlerimizi… İnsan insana panzehir olmaya çalışanlar doluyor telefonum, ruhum… Annem nerde..? Saçma… Her şey saçma… Kulaklarım ben konuştukça irkiliyor. İnsanlara açıklamalar yapıyorum… Sanki ne konuşan benim ne de Annemden bahsediyorum… Ara ara da sabır denen şey bu demek ki diyorum… Hala çıldırmamış olmamı bana ancak bu açıklıyor.

Her şey anında planlanıyor…

Hastaneden çıkıyoruz… Annem ilk defa başköşesinde değil arabasının… Önde yeşil bir araba… Annem onda… Bu inanılası değil ki… Saçma… Ki biz o yeşil araçları görünce de kaçardık etrafından yine dua ede ede… Kaçamamak o yeşil araçtan, bana öyle dokunuyor ki… Şarkılar çalan arabamızdan tuz çağlıyor.

Zincirlikuyu mezarlığı…

“Her canlı ölümü bir gün tadacaktır.” diye yazan yerde Annem ve evlatları… Burada işlemleri yapılıyor ama karar değişiyor. Annem köyüne defnedilecek… Vasiyeti var çünkü… Ve bunu yapmaya karar veriyorum… Annemin kararını uygulamaya karar vermek… Büyümek denen şeyin, en acı sorumluluğunu alıyorum… Saçma geliyor yine… Vazgeçiliyor İstanbul’dan… Bunlar aslında yolda oluyor da zaman kazanmak adına Zincirlikuyu’da yapılıyor yıkama işlemleri… Olması gerekenlerin olduğu hayat denen şey, o kadar saçma geliyor ki her an. Annem….

Son defa İstanbul’dan dönecek memleketine…

İşlemler ve her planlama tamamlanıyor, gelen ambulansa konuyor annem. Gözlerimin önünde… Annem son kez İstanbul’da. O an bunu düşünüyorum birden… Annemin İstanbul adında bir aşkı var… Öyle bir aşkla bağlıdır ki Annem İstanbul’a… Ama son defa… Öyle saçma ki o an da… İ̇stanbul’un Annem için son defa olması… Benim İstanbul’da artık yalnız kalacak olmam… Hiç bir manzara için Annemle hazırlanamayacak olmamız… Mevsimlerin İstanbul’da ve tüm dünyada Annem olmadan akacak olması……

Yine annem önde… Yine ayrıyız… Büyük saçma…

Güzel köprülerinin birinden, FSM köprüsünden geçiyoruz İstanbul’un… Annem ilk defa denize bakmıyor… İlk defa bir şarkı tutmuyoruz radyodan… İçimizde bir coşku yok ilk defa… Oysa annem Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçerken hep çok coşku dolardı… Eski muhitini çok severdi… İdealtepe’yi… Avrupa yakasına dönünce de hep aynı şeyleri söylerdi. “Bu yaka daha gelişmiş canım. Yine burası daha güzel… Bizim oralar çok güzel, samimi ama burası başka…” Annemin sesini özlüyorum o anda… Bu sürekli konuşmalardan alamaz mıyım azıcık anıma…? Hep konuştuğu şeylere “öf” de dedim bilmem kaç defa… Kalbini kırmadan, şımara şımara… “Ya Anne hep de aynı sözleri nasıl söylüyorsun valla bravo” dediğim söylemleri geliyor aklıma… Kalbimde çınlıyor sesi… O seslerden azıcık duyabilir miyim ne olur…..? Duyamam… Ve bu da saçma…….

Annemin sevdiği yollardan geçiyoruz….

Annem önde ve biz hala arkadayız… Yetişmeye çalıştığımız şey öyle saçma ki… Annemi aynı gün köye yetiştireceğiz… Bir an önce toprağın altına girsin diye çabalıyoruz… Bu normal mi? Değil… Saçma… Bu da saçma… Ama gidiyoruz…

Köye varıyoruz….

“Benim dağlarım”diyen sesi yok…. O güzel heyecanı yine yok… Hiç bir şeyin tadı yok… Zeytin ağaçlarının, zamanın, hayatın… Köye böyle mi gelecektik ki…..

Ve olan oluyor, biten bitiyor…

Annem ebedi istirahat denen kabrine giriyor… Hava yağmurlu, soğuk… Evdeyiz bile… Havanın soğuk olması öyle dokunuyor ki… İçerde otururken vicdanım açıyor… Göbeğimin deliği acıyor… Kordonun ucu…… Kalbim acıyor… Annem yok odada… Tüm kardeşleri hepimiz oradayız. En çok annem sever bu görüşmeleri…. Annem hakkında konuşuyoruz. Annem yok. Bunların hepsi öyle saçma ki… “Yemek ye” diyorlar… Hayat devam ediyor. Annem dışarıda ve hava kararıyor. Hayat artık böyle akacak… Bunu anlatıyor her şey… Kendimi hissetmiyorum…

Dualar ediyorum…

Uyuyakalıyorum…. Uyumaktan utanmak gibi bir duygu tüm zerrelerimde….. İnsan olmayı sorguluyorum. O kadar mecbur ki insan farkında olmadan yaptığı her şeyi yapmaya. Uyuyor insan, içi mahfı perişanken de mesela. Ve çok şeyi yapıyor…. Ve o an bir robot olmayı öyle ama öyle çok istiyor… Çünkü zaten aslında öyle yaşıyor… Hangi insan Annesini gömüp de gelip su içer ki, yemek yer ki, konuşabilir ki????

Sabah oluyor…

Hayatımda ilk defa annemin dünyada olmadığı bir sabaha açıyorum gözlerimi. Sesi yok. Hiç yok. Sonsuz yok. Uyanır uyanmaz bu acıtıyor beni kaldığım yerden….

Sonra gözümü kapıyorum ve bir açıyorum, 1 Nisan olmuş… 1 yıl geçmiş bile…

Şu an tuzlanıyor harflerim çokça… Hayat.. Saçma…

Canım Annem… Seni her boyutta sevmek gibi bir yaşama sebebi doldurdum içimi. Hani peluş bir oyuncağın dik durabilmesi için içine tıkılan pamuklar gibi… Yokluğunun yeri duruyor öylece. Biraz, sadece bir zerre belki, gözyaşı doluyor oraya… Ve garip ama üzülmek bile sanki bir şey paylaşabilmek gibi… Kahve yerine, gözyaşı içmek, seninle değil hayallerimizle…..

Bugün 1 Nisan…

Dün gece yazdıklarımı okuyarak uyandığım bir sabah… Yayına vereceğim az sonra. Bu defa böyle bir gün oldu. Hayatta böyle günler de var. Paylaşmak istedim. Bir insanda, Annenin gidişi böyle oluyor diye… Ve içimdeki o boşluğa pamuklar tıkmak için belki de… En çok da Annem yaşasın amacım… Çünkü unutulmaktır, anılmamaktır ölmek… Sevilmemektir… Sevmediklerini, düşünmeyerek unutursun. Unutmak, yok etmektir. Ben Annemi anlatarak var ediyorum İşte.. Kendime kadarlık… Bize görelik…. Sevgimle…

Dualarla…

Mekanın dilerim cennet güzeller güzeli Annem… Dilerim beni hissedebiliyorsundur… Dilerim o boyut bu boyuttan daha güzeldir, özgürdür, hafiftir, mutludur…. Dilerim ruhunla ruhumu sevebiliyorsundur sen… Bedenle sevmeleri biliyor bu taraf sadece… Ruhumla ruhuna dokunuyorum… Asılda da böyle severdik biz. Biz bunu hep bildik. Tek fark belki emin olmak..? Hani madde boyutta bu aranıyor ya… İlla bakmak… Ruhunla ruhuna karışıyorum seni her özlediğimde, yani her nefesimde… Ruhunu sevmek de güzel. Karnında oluştuğum 9 aydan biliyorum bunu ben. Beni bedensiz sevişini… Bana sahip çıkışını… Şimdi sıra bende… Öyle seviyorum şimdi seni… Öyle sahip çıkıyorum bize…

Allah’a emanet……..

“1 Nisan 2020’de Duran Yüreğim, Annem İçin….” için 21 cevap

  1. Arzu’m! Bir kez daha bizimle beraber yaşadığın o gün ve o günün saçmalıklarını ruhuna neşeyi katacak şekilde yaşamanı diliyorum içimden.. Ruhunuzu ve bedenlerinizi çok sevdim birden! Bir kaş damla yaş ile vedamı da bıraktım, anneciğine… İyi ki varsın ve iyi ki yazıyorsun. Ruhuna sevgilerimi yolluyorum! 💗

    Liked by 2 people

  2. Başınız sağolsun, mekanı cennet olsun, siz ruhu güzel bir insansınız, Sevgili Anneciğinizin size bıraktığı bir miras bu, onu doya doya yaşayın lütfen. Sevgi ve sağlık sizinle olsun Arzu hanım.

    Liked by 1 kişi

    • Çok teşekkür ediyorum Oğuz Bey🙏🏻 Amin🙏🏻 Sarmasarışık yaşıyoruz ve adı sonsuzluk bunun… Ne çok sever ve anarsak, öyle sonsuz yaşıyor ve yaşatıyoruz… Çok sevgiler…🙏🏻

      Liked by 1 kişi

  3. Ah Arzu Ah…Nasıl bir anlatım bu? Yazarak bıçaklamak.. Sanki anacığın seni “yaz” ve duygularını ifade edebil diye getirmiş dünyaya. Şimdi de gururla okuyor bunları, belki duygulanıyor, belki de gülümsüyor.
    Harikasın. Seni görmeden tanıyorum.
    Mekanı cennet, ruhu çok huzurlu olsun.

    Liked by 2 people

    • Ah🙏🏻 Bugün yüreğime nasıl güzel nefesler gelen bu güzel harfler🙏🏻 Bir olmak, can olmak bu🙏🏻 Nasıl harflerimizce çoğalıp da yaren oluyoruz böyle🙏🏻 Her harfim akarken her gün, diliyorum o güzel bakışlar anlam dolsun🙏🏻 Ve bugün bana gelen tüm mesajlar, ruhuma doluyorlar anlam anlam🙏🏻 Çok çok teşekkürler…🙏🏻 Nefes aldım yine🙏🏻 Çok sevgiler….

      Beğen

Arzu için bir cevap yazın Cevabı iptal et