Günün güneşi bekleyen o ilk saatlerindeki kuş sesleriyle, nasıl güzel bir gün doğuyor şu an uyananların ruhuna, anlatamam. Tazecik bir İstanbul duruyor penceremin önünde. Mahmur, şımarık, yeniden ve şans dolu. Sokakları çiğlenmiş güzel şehrim, nasılsın bu sabah? Herkese yetecek kadar şansla doldurdun mu bakiiim taşını toprağını? Özledim seni tatlı sevgilim…. Covit gidince, her bir karışını tekrar tekrar keşfedeceğim söz. Daha da öyle fazladan kibarlıklar yapmayacağım da. Sokak simitçisinden simit de alacağım, kokoreçi de canım nerde çekerse yiyeceğim. Bunca korunaklı yaşadıktan sonra hani, o ipi bir koparacağım ki! Hadi bakalım:)
Rüyamı hatırlamıyorum?
Hayatında rüya diye bir şey var mı senin? Rutin olarak her gece rüya görür müsün? Daha doğrusu görürsün elbette de acaba hatırlar mısın? Peki rüya anlatmalı sabahların var mı? Biz her kahvaltımızda rüyalarımızı anlattırdık birbirimize. Rüyaları yorumlardık iyi niyetlerimizle. Annem çok güzel rüya yorumlardı. İşaretçi rüyalar da görürdü güzeller güzelim. Ruhu çok çoook huzurda olsun inşallah…
Neşelenirdik sabahları İşte:)
Sabaha yakışır rüya denen şey ama. Hani çay kokusu sarmış bir yuvaya, gülücükler katar rüya alemleri. Akarsın alemlerde sabah sabah:) Anlarsın birbirini daha bir. Nelere takılmış kafa, neleri istiyor o aralar çokça. Süper de psikolojik analiz yapmış olursun birbirine. Yani öyle rüya deyip de geçme. Çok anlamlıdır en savunmasız anlarının filmlerini anlatabileceğin, sana sonsuz ve karşılıksız bir sevgiyle sarılan insanları sabahında ve her anında bulabilmek. Bu yüzden çok seviyorum seni… Gözlerini harflerimin üzerinde hissetmek şu an bunları yazarken, çok anlamlı. Ve biliyorum Annem bile bu güzel duyguyu hissediyor…
Velhasıl dün gece rüyamda neler gördüğümü hatırlamıyorum bu arada:) Hepimizin rüyaları hayırlara çıksın dilerim.
Hafta ortası planın nedir?
Bugün seansım var. Bir de hava güzel olur ise tatlı bir arkadaşımla kahve içeceğiz. Yavaş yavaş duvarların içinden çıkmaya başlıyor gibiyim? Sanki hani baharla eriyen karlar vardır ya o dağların zirvelerinden aşağılara doğru akmaya başlayan. Öyle bir şeyler açılıyor içimde. Mis gibi, hayata acıkmış, güzel. Aklıma karlar erir gibi deyince, Bursa’nın Cumalı Kızık adındaki köy geldi.
Bir köy düşün.
Uludağ’ın eteklerine serilmiş. Havası nasıl bulutlara yakın. Sanki oksijenin tadı var gibi burada. Ciğerlerine dokunan havayı seviyor ruhun. Huzur denen şeyi buluyorsun her zerrende. Evler öyle köylü ki. Şehirsizbir köy burası. Bina dikeni yok. Bildiğin köy evleri tüm evler. Öyle diğerini küstürmeyen, özendirmeyen, ezmeyen. Öyle hepsinin birbirine değer kattığı sokaklar uzanıyor evlerin önünden.
Sokaklar da taş taş bu arada.
Hani topuklu ayakkabı ile kafanı gözünü yardırır taşlar var yollarda. Lastik patlatır taşlar:) Bu köyde yürümek şart anlayacağın:) Öyle egzoz falan attırmak istemeyen sokakları var Cumalı Kızık’ın. Aşk dolu ağaçları, çiçekleri, insanları var…
Uzun uzun zaman önceydi…
Ailece bir pazar gününde, rüyalı kahvaltımızı yapmaktaydık. Kınalı Kar diye de bir dizi vardı o sıralar. Seyrediyorduk akşamları. Sebahat Akkiraz çok güzel söylüyordu o türküyü… “Kınalı kar, kınalı kar, sende büyük, bir ahım var, gelinlerin, güveylerin, kavuşmaz mı yüce dağlar…..” Ama nasıl bir ses ve görüntüler… Annem… Çok severdi memleketini. Bu diziye olan aşkımız da buradan gelirdi.. Kınalı Kar adlı dizi, bahsettiğim Cumalı Kızık köyünde çekiliyordu çünkü. O pazar kahvaltısında karar verildi. İstikamet Cumalı Kızık köyü idi!!!
Taaa Edirne’den Bursa’ya:)
Atladık yola, açtık direksiyon şarkılarımızı! Sıradaki ilk şarkı her zaman önce anneme… Sonraki de bana… Şarkılardan fal tutmaca oynamayı seven bir ailen olunca, büyümüyorsun hiç:) Devam ediyorsun hayatı bir oyun tadında yaşamaya…
Geldik o mis gibi köye!

Annem her bir tarafa ayrı ayrı bakıyor aşkla. Havasını içine nasıl bir çekiyor. Edirne anneme göre resmî gurbet:) Üniversite için gidilmiş bir sınır şehri işte. Ne olacak? Güzel elbette ama Bursa olabilir mi ki hiç Annem için? Özüne dönüyor annem burada. İyice çocuklaşıyor. Şansımıza da köy öyle bir kalabalık o gün!!!
Neden mi? Çünkü o gün dizi çekiliyor!
Bir köy kahvesi hatırlıyorum. Etrafı insanlarla çevrilmiş. Nasıl bir kalabalık ama. Biz oradan geçeceğiz ki köyü gezebilelim. Ama geçemiyoruz:) Herkes orada:) Neden? Çünkü dizinin kahve sahnesi çekiliyor. Dizideki köy öğretmeni de oduncu ve en yakın arkadaşı da tam o sırada orada:) Millet onlara bakıyorlar onlar rollerine… Biz de kalıyoruz anlık bir zaman diliminde. Anlamaya çalışıyoruz insanları. İşlerini yapmaya çalışan güzel oyuncuları, acaba neden ablukaya almak istiyorlar, köyü mis mis gezmek yerine??? Bakıyorum kahveye doğru… Öyle güzel duruyorum ki orada ve öyle güzel bir duruş var ki kahvenin o güzel köşesinde… Hiç gitmez ruhumdan o, zamanın durduğu an… Herkesin birden sessiz hatta yok olduğu o başka güzel an… Aşkı hissettiğim an….
Evet. Kınalı Kar dizisi, aşkın güzel bir halini anlatıyordu. Ve insan o köyde bunu ruhunun her zerresinde hissedebiliyordu…
Birden dizideki Nazar kız olmuştum ben de. Kalabalığı geçmeye başladığımızda, gözleme kokusunu takipteyken ailece, gözlerim ve kalbimin atışı, anda aşkla kalmıştı. Sokaklarından sular akan mis gibi bir köydü burası. O çarpık çurpuk taşlarıyla daracık sokaklarında, sular seller gidiyordu köyün. Sorduk tabi. “Nedir bu sular boşa akıyor? Neden böyle?” Şehirde sokaklarda böyle sular, ancak çeşme açık unutuldu diye akardı tabi. Uyarasımız da anlayasımız da öyle bir geldi öyle bir. Dediler “Bunlar kar suları. Dağdan eriyen suların şırıltısı bu…” Açıkta bir şey yok(!)
Yollarında Uludağ’ın eridiği köy…
Ama nasıl bir sesle eriyor o karlar. Bunu duymalısın! Yolların kenarlarından sular akıyor, akan sular da taşlara çarpa çarpa ilerliyor. Şırıl şırıl akan su tabiri işte buradan geliyor olmalı dedirtiyor insana. Öyle güzel bir ses. Kapa gözlerini, dinle Uludağ’ın karlarının taşlardaki sıcak ilerleyişini… Nasıl da soğuk bir köy bu arada! Hani zinde olmamak elde değil:) Ama çok temiz bir hava tabi. Üşüşen de hasta etmeyeninden. Gerçek insan havası. Şehir pisliği olmayan…
Nerden nereye yine:)
Bu sabah kendimi Cumalı Kızık köyünün yollarında coşan suya benzettim ben. Dağların karı nasıl eriyip de coşuyorsa, ben de içimdeki tüm korkuları eritip, öylece karışıyorum sanki hayata. Alışıyorum maskesine de bilmem nesine de zamanın. Yeni medeniyetine gülümsüyorum çağın. İçinden geçtiğimiz bu önemli tarihlerin şanslısı olmayı seçiyorum bu sabah. Bu sabah yeniden çoook harika olmayı, her istediğimi yapacak güçte olmayı, güzel, başarılı, mutlu, sevgi dolu, sağlıklı, huzurlu olmayı seçiyorum. Bugün odağımda yine her güzel şeyi bulmayı seçiyorum. İyiliği ve mucizeleri. Hep daha iyiyi… Bunlar o kadar çoklar ki! Sen de seçebilirsin. İlla hüzünlü yutkunmaları boğazına dizmek zorunda değilsin!
Güzel bir müzik!!!
Şimdi koltuğumdan kalkıp, penceremi açacağım! Karga seslerine gülümserken, günaydın diyeceğim doğaya! Ve en harikalarından müzikler açacağım bu sabah da her sabah olduğu gibi! Dansla başlayacağım taze güne. Terleten tepinmeler yapmaktan yaramaz bir çocuk gibi zevk alacağım:) Sonra cılız bir kahvaltı edip, kendimle gurur duyacağım:)) Kahvemi de aldım mı elime ohoooo! Daha ne? Dünyalar benim işte ne var? Hani şu dünyaların senin olması aslında buncacık işlere bakıyor. Hala anlamadıysan lütfen bugün anla.
Hayat dediğin şey böyle.
Abartma! Anda öyle çok zenginlik var ki. Yaşarsan buna inanamazsın bile. Bir sesle çağlayabilirsin bir öğleden sonra. Güneşe bakabilirsin mesela, sanki bir tohummuşçasına. Öyle bereketli ve yeniden doğarak, katılabilirsin akşama. Çimenlere kök salabilirsin bir kitap vakti. Kalbini hissederek şarkılar söylediğini anladığında, dudağının kenarını bile kemirebilirsin hatta:) Unutabilirsin özlediklerini. Üşüdüğün mevsimleri soyunabilirsin… Hayat gibi bir şey olabilirsin aniden. Yeter ki hisset solunda atan bir şey var. Bir de hissetmene yarayan bir ruhun. İnan aslında madde diye bildiklerin rüyanın gerçeği.. En gerçek rüya, aynada gördüğün şey. En gerçek olan tarafın da ruhun… Ne kadar hissedersen, o kadar gerçeksin…
Bu sabah kargalara gülümse:)
Ve sonra gerçek tarafını daha çok sev. Dans ederek ve iyi şeyler düşünerek. Sevdiklerini ara bu sabah. Sevsinler seni sesleriyle. Sevile sevile büyü bugün evrende. Evren kadar ol mesela bugün. O kadar güçlü ve sonuçsuz ve mucizelerle dolu… İçindeki buzlar çözülsün bugün. Taşlı bir yoldan akar gibi şırılda bu sabah. Her zerrende gökkuşağının 7 rengi coşsun!
Bugün hayat olsun tüm pencerelerde!
Ve sen bugün pencereni hiç kapama ömrüne….
Sevgilerimle….
🙂