Annem, mevsimleri severdi. Diyeceksin ki kim sevmez ki? Sevmek, hissetmeden, farketmeden sevmek midir diyeceğim o zaman ben de. Evet. Sevmek, sevdiğini hissettiğini farkettiğin yerden doğar, büyür, güzelleşir. Sonsuzlaşır. Çünkü beslenir ve önemsedikçe daha da çok değerlenir. Sevmek, sevince biten birşey değildir bilinenin aksine. Sevmek, ona karışmak ve anlamlanmaktır bu aidiyette ve sahiplenmede. Annem mevsimleri böyle severdi… Bütün mevsimler, Annemindi……
Annem olmadan bir yaza dayandım. Dayanmak… Yakın kelime budur sanırım? Annem yaşadığı her anı severdi. İçinde bulduklarını severdi. Arardı bulamadıklarını. Annem mutlu olmayı ve mutlu etmeyi severdi. Konuşmayı, dinlemeyi. Annem yaşamayı çok ama çok severdi… İşte bundandır biz ilk yaz meyvelerini özlemişliğimizle yerdik her yıl. Derdik ne güzel şu dut, karpuz da çok tatlı çıktı bu defa… Öyle çok eksik kaldı ki duymaya ve söylemeye alıştığım cümlelerim… Bunu anlatacak kelimeyi bence bilmiyoruz insanlık olarak…..
Bu sabah uyandım ve balkona çıktım daha uyku sıcaklığım üzerimde… Üşüdüm bir yazdan sonra ilk defa… Annem soğuğu hissetmeyi de severdi sıcağı hissetmeyi sevdiği gibi… Balkona çıkar ve hayat alırdı havadan. Söylenirdi de herkese. “ Üşenenin ne oğlu olur ne kızı! Kalkın da azıcık camdan kapıdan bir yerlerden bakın!” Ne kadar da iyi biliyordu hayatta olmanın ne demek olduğunu… Biz uyanırdık sadece. Annem her güne yeniden doğardı…..
Bu sabah Annemi yaşamak için belki..? Balkona çıktım işte… Kış kokusunu bilir misin mesela? Annem bilirdi… O kadar çok bildiği ve bunu sevdiği vardı ki hepsini ben de biliyorum…. Kış kokusu vardı bugün havada… Bana bu güzellikleri miras bırakan Annemi öyle özletti ki bu koku üstelik daha Ağustosta… Yine anlatamadık… Yaz ne güzel diyemediğimiz gibi… Ve korkarım her Annemsiz ilk, böyle canımı yakacak… Ve belki de daha çok korktuğum, canımın bir gün bu kadar yanmaması… Unutmak adaletsizlik çünkü bunca hayat varken… Hayatta olan, taşımalı hayata kaybettiklerini… Severek, anarak… Andıkça azalır mı zamanla bu hüznün şiddeti..? Yoksa ne hissettiğimizi unutmak mı üzülmemeye başlamak..? Ayrılmak mı yani… Gerçekten…..
Annem kahvaltı sonrası keyif çayı içmeyi severdi. Üstüne ben sevdiğimden kahvesini de içmekten keyif alırdı. Dururdu öyle ve birden “Hadi çıkalım azıcık hareket edelim.” derdi. Kar yağsa da önemsizdi. “Böyle üşüyecek insan” derdi. “Yorulacak, terleyecek. Öyle biblo gibi hayata karışmadan iyi değil” derdi. Çok doğru derdi Annem… Hep doğru dedi zaten… Prosedürsüzdü Annem. Yani hep çok keyifli… Hem akıllı, hem mantıklı, hem coşkulu, hem anlam dolu…
Bana yaşamayı öğreten güzeller güzeli büyük kıymetlim…. Dilerim sen de buradasındır… Dilerim beni istediğin kadar görüyorsundur… Dilerim cennet bahçelerinde her istediğin mevsimi yaşıyorsundur,.. Dilerim orada her şey yolundadır… Göbek deliği Annenden kalan anlam iziymiş. Bu yüzden asla kapanmaz, orada dururmuş. Annenle aranızdaki bağı sana ömrün boyunca hatırlatmak içinmiş…. Bu hikayeyi kim anlattı bana peki? Annem…
Annem severdi… Ama hep gerçekten…. Yazları fesleğensiz kalmazdı balkonu. Dokunur dururdu yapraklarına. Yaprağından da bana koparırdı arada… Alırdım o fesleğen yapraklarını güzel ellerinden… Mis kokardı ellerim… Fesleğen kokusu, Anne kokusuna en yakın hissi veren çiçek kokusudur.” Annem….. derdi. Balkonumda fesleğen duruyor… Tam da karşımda… Ve bilmiyorum bu bilgi ne kadar doğru yani Anne kokusuna ne kadar benzediği bu kokunun? Ya da aynı hissi uyandırıyor mu? Ama benim için tüm fesleğenler Annem kokuyor….. Bundan eminim….
Seviyorum… Annemin sevdiği her şeyi… Kendimi de… Unutmadan sevmek acı veriyor ama seviyorum ben böyle hissetmeyi de… Çünkü bu Annemle paylaşabileceğim tek şey artık… Özlemek…
Havadaki kış kokusunu hisset bugün olur mu..? Ve anlat bunu en sevdiklerine… Hayata o kadar dokun ki onlarla, bir gün olmadıklarında, avunabileceğin anlamların kalabilsin yanında… Sevmek, sevmektir çünkü….. O an değil… Var diye değil… Öylesine değil… Sonsuzca…