Karlar yağıyordu dün gece, bahçedeki aydınlatmaların altında seçilebilirliği kadar manzarama. “Ah!” dedim. “Sabah buralar karla kaplı pastaya dönecek!!!” Bir uyandım ki güneş Akdeniz huzurunda:) “Aaaaa…” dedim, içimin buruk çocuğunu ve aşığını pışpışlarken. Demek ki kardan adamı göremeyeceğim… Ah aşkım kardan adam… Ah kardan Babam….. Bu kadar ara vermesek ne olur sanki? Zaten kış sürüyor bir kaç ay. Gel işte! Kal uzun uzun! Ortalık şöyle bir neşelensin. Vallahi resmen dumura uğradım pencere önünde. Ama vardır bir hayrı değil mi? Haydi hayra yoralım! Yorgun hayırlar diyarı yürekler!!! Güneşe gülelim bari bugün güneş gibi! Kocaman ve sıcacık! Hadi bol bol D alalım evrenden:))) Ah kardan adam ah!!!
Kahvaltı falan arası azıcık gündem karıştırdım.
Ama ciddi gündemler değil(!) Garip gurup dediğimiz şeyler vardır ya. Öyle öyle haberlere bir bakındım. Sırf gülmek için:)))) Sakarya’da bir ışık görülmüş falan. Tarifsizmiş. Kamera görüntüsü de var. Acaba bu ne ki??? Bu tarz haberlerin altındaki yorumlar, karikatür dergisi kıvamında gelir bana hep:) Bedavadan mizah dergisi yazarlığı yaparlar, habere laf yetiştirmek için yetişmiş olanlar:) Onların gizli meslekleridir bu:) Kendilerinin bile haberi yoktur kalemlerinden:)))) O kadar gizlidir yani:)
İşte bunlara bakındım, harflerle gülüştüm:)
Ya gerçekten çok ilginç karakterlerle yaşıyoruz. Nasıl bakış açıları var diye,insan nasıl bir şaşalıyor, o kadar olur. Ama başka açıları keşif de algıyı zenginleştiriyor. Her bakışa her açıya, bundandır çok çok çok saygılıyım. Dünyanın böyle güzel olmasının nedeni kesinlikle bu özgünlük. Hala kompütür tadında değiliz şükürler olsun(!) Tek tip olmak, korkulu bir şey düşündüğünde. Ancak yazılım dili tek tiptir… Akıllı telefon zekaları var ya hani. Hepsi aynı sestir, aynı sözdür. Başka başka ve kendince olmak, insana özgüdür. Bu taraftan bakınca da içimdeki insan sevgisini pek bir seviyorum İşte ben:))))
Sonra uzaylılar düştü aklıma!
Ooooyyy dedim:) Pencerenin önüne geçmişim yine. Ah beeee… Ne güzel Karagöz ile Hacivat oynarlarmış gölgelerde bir zamanlar… Ramazan aylarının pencere aydınlığına vuran, ne sıcacık, ne samimi gölgelermiş onlar… Ben de işte böyle bir hissiyata düşüyorum arada pencerenin önünde:) İçimin seslerini konuşturuyorum, harflerimin oluşturduğu şekil şemallerle… “Söyle bakiiiiim hacı cav cav! Uzayda bizden başka yaşam var mıdır?!” “Ah be Karagöz’üm, nerden bileyim ben alemi? Ben seyredemem alemi, seyreder belki alem beni:))))” Hakikaten alem acaba gerçekten de seyrediyor mu seni, beni, onu ve diğerlerini????
Bir kar küresi gibi bişeyde miyiz yoksa???
Depremler de bizi salladıklarında mi oluyor? Lavlar o zaman mı püskürüyor? Covit acaba onlardan biri hapşırınca mı bulaştı dünyaya???? Bir kafa karıştırırım var ya aklın dimağın durur!:) Hepsi tamamen şaka tabi:) Yani dilerim şakadır(!) Stephen Hawking, hemen sahneyi alıyor bu konular açılınca. Kendisinin uyarısı vardır bilirsin. “İletişim kurmayın evrenle bu kadar!” der Stephen. “Uzayda yaşam varsa ve onlar barışçıl değillerse, galaksi savaşçılarına döneriz amanın!!!” diyen Hawking acaba haklı olabilir mi? Sürekli evrene enerji gönderiyoruz bir de:) Ve ben inanıyorum tüm enerji meselelerine. Eğitimlerini de aldım, almaya da devam ediyorum bu arada. Ciddi ve gerçek konular. Ama hakikaten her boyutta gerçekleştirdiğimiz bu iletişim çabalarımız acaba bize nasıl geri dönecek???? Bunu arada düşünüyorum:) Ve boş boş gülümsüyorum:) Bilmemek böyle bir şey. Olan olacak. Biz de göreceğiz:) Hayırlısı:)))Hayra yorup, anda dinleniyoruz yine ve yeniden:))))
Uzayda bizden başka yaşamlar varsa???
Ve onlar bize gelirlerse? Komşu komşunun külünü isterse(!) “Biraz Kül Biraz Duman” adlı güzel eserin ta kendisi olmamak dileğiyle…(!)
Bugün günlerden Perşembe!
Artık zamanın ne de hızlı geçtiği pelesenkine bulaşmıyorum! Ama hızlı geçti yine hafta:) Yarın Cuma! Heyooo haftasonu herkes evlerinde yine:))) Hayattaki neredeyse her şeyin tersine döndüğü dünya, sanki yeniden yapılanıyor. Ve ne ilginç, bizler buna şahitlik ediyoruz. Hep merak ederdim o ateşin ilk bulunduğu zamanları falan. Tekerleğin bulunduğu zamanlar mesela. Ne coşku!!! İşık mesela. İlk bulunduğunda nasıl bir bayram havası esmiştir kim bilir??? Onlar bilir tabi. Ve şimdi medeniyeti yeniden yapılandırıyor insanlık. Sektörler hayatta kalabilmek için modelliyorlar kendilerini. Başka formlara giriyor meslekler. Yenileri icat oluyor hatta ve evrim içinde işe yapamayanlar, çöpteler daha şimdiden.
Yeni görgü kuralları mesela..?
Artık sanal platformlarda oturmasını kalkmasını bilmek gerekiyor. Yayıncılık, sanat, eğlence sektörü, aile olmak, aşk yani aklına ne gelirse hepsi başkalaşıyor. “Uzaktan uzağa yakınlaşmalar nasıl kurulur? sorusunun cevaplarına çalışıyoruz hep birlikte. Maddi manevi kazanç peşinde insanlık.
“Bu yalnızlıktan nasıl kurtulurum???”
Bu şartlarda nasıl para kazanırım???
İşte en önemli 2 soru yani iki sorun…
Uzaylıları bilmiyorum ama uzayda tek bildiğim gezegen içinde, insanlık başkalaşıyor, bunu biliyorum.
Ve bu başkalaşım içinde insan olmanın ne demek olduğunun, unutulmamasını diliyorum. Bu kadar çok ekran ışımasana maruz kalırken, dilerim bakışlarımız donmuyordur. Dilerim gözbebeğine bakamaz olduğumuz bu günlerde, bakmayı bilmenin ne demek olduğu unutmayız. Bu dileklerimi paylaşıyorum. Asla olumsuz hissetmek için değil. Farkındalığımızı gıdıklamak için hepsi. “İnsan olmak büyük bir lüks…” demeye gidiyor hayat biraz… Bu gidişattan korunmak, insanlığı korumak, bana göre hepimizin sorumluluğu.
Ne yapalım ki peki???
Fotoğraf bastıralım! Foto albümlerimiz olsun eskisi gibi. Geleneksel bir şeyler yapmak, insan olmayı unutmamak için zannımca çok önemli. Fotoğrafı kalbine bastırabilirsin. Ben Annemin fotoğrafını ekrandan bakarken kalbime bastırınca, kaldırdığımda foto değişmiş oluyor… Ekranlar, sarılmaktan hiç anlamıyorlar…….
Mesela dantel sevmeye başlamak?
Ben geçen gün Annemin dantelleri arasından bir iki tane çıkardım sehpa danteli. Çok garip geldi ilk önce. Ama sonra öyle sıcaklaştırdı ki kenarında içmek üzere olduğum sade kahvemi o sehpa danteli… Huzur oldu o dantel olmuş iplikler evimde…
Çocuk var mi evde?
Sarıl, öp, konuş ve eski oyunları oyna!!! Harika oluyor:) Biz oğlumla resmen belgesel çeker gibiyiz:) İnsan Anne ve insan yavrusu konulu belgesel:))) Gıdıklanma kahkahalarıyla uyuyup uyanıyoruz desem, abartı olmaz. Geleneksel oyunları da oynuyoruz biz. Sokağa çıkmıyoruz pek ama ev de evren oluyor inan, yeri ve yüreği geniş olana…
Mektuplaş!
Sevgilin, eşin, Annen, Baban, Kardeşin, komşum hatta kendin!!! Mektup yazsana hepsine! Söz uçar yazı kalır geriye… O kağıtlardan, senin elinin kolunun canı damlar mürekkeple birlikte yüreğine… Çok anlamlıdır el yazısı bundan. Kalp atışıdır biraz. Elinin titremesi bile geçer kağıda. Eskilerin kara sevdalıları birbirlerine mektup yazarlarken, mektubun ucunu yakarlarmış. “Yüreğim sana yanıktır” demek için… Ne anlamlar… Nasıl da insan olmalar bunlar… Bugün mektup yazmaya ne dersin? Diyorum ya hani yoksa birileri, kendine yaz o mektubu:) Postacı kapıyı istediği kadar çalsın:) Yüreğinin kapıları nasıl çalıyor, sen ondan haber ver tam da o anda… Ah! İnsan olmak çok güzel bir şey ama çooookkkkk!!!!!
Şimdi, canım bir dostum ile muhabbet edeceğiz:) Kahvelerimiz eşliğinde, mis mis güleceğiz insan insana. O zaman hepimize çoook insan insana bir gün diliyorum canlar!!!!
Çoooook ama çooooook sevgilerimle….!
🙂
Elinize emeğinize sağlık
Çook sevgileeer😊🍀💕
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkürler🙏🏻Daima çooook sevgiler🙏🏻🌹🧚
BeğenBeğen