Dudakların kurur mu senin de? Konuşmaktan, aşktan, soğuktan, acıkmaktan..? Sahnedeyim o gün. Musiki gecesi ve değerli Turhan Taşan adına söylenen şarkılardan birini de ben icra edeceğim. Yıl 2017… Evet, bu arada ben şarkı da söylerim:) Ne güzel dinlerim de. Öyle harika bir gece ki. Değerli Turhan Taşan da kendisine adanmış gecede, en ön koltukta dinlemekte eserlerini… Yüreğim lebimde… Güftesi Hamza Demirdağ’a ait bu harika eserin adı ” Martılara Simit At”. Değerli Turhan Taşan’ın bu muhayyer kürdi makamındaki eserini söylerken, martıları hissediyorum içimde. Öyle çırpınan kanatlar var sesimde, nefesimde. Güzel saz arkadaşlarım nasıl da coşkuyla akıyorlar, nasıl da ahenkle salınıyorlar yetenekleriyle evrene. İnsanlar huzur ve huşu içinde… Annem de seyirciler arasında… Hala görebildiğim bir yerde…
Sahneye çıkarken, o dudaklar bir kuru!
Sahneye her çıkışında insanın dudakları döner mi kurak çöllere? Döner benim:) Ama sadece sahneye çıkarken. Sonrası hep vaha:) Şimdi bu oruçlu günde, o mutlu geceye dokundu duygularım, dudaklarımın çatlak dokusu ile. Anılar, insanın zamanda yolcuğu gibi değil mi? Bir düşünüyorsun, o an oradasın. Bazen otomatik oluyor düşünmek bazen de biri anlatırken, sen içinden seçiyorsun kendi anılarını, kendi yorumlarınla. Şu an merak ediyorum mesela. Acaba hangi anını tetikliyorum senin, harflerimle?
Anıları anmak çok değerli.
Sana hayat veren anlarını unutmamak için, hatırlamalısın onları arada. İnsan tek başına da ne kadar hatırlasın, ansın değil mi? Burada işte yaren arıyor gönül. E peki sorgulayalım o zaman. Var mı yarenin? Hiç bir ölçü kullanmadan kelimelerine, cümlelerine, akabildiğin bir yüreğin, var mı senin? O kadar önemlidir ki… Anlatırken sen, üzülmeyeceğinden emin olduğun biri. Özenmeyeceğinden ya da incinmeyeceğinden… Sen anlatırken, yarına cephane biriktirmeyen biri… İçinden sana inanan, seve seve seni dinleyen, her dinlediğinden daha da iyisini anlatmanı dileyen biri… Böyle biri var mı hayatında? Aklına ilk gelen kim bu özellikleri taşıyan sahi..?
Annemle anılarımızı çok güzel yad ederdik biz.
O zamanlar bilmezdim, anmak denen şeyin ne kadar da anlamlı olduğunu. Bilirdim de bu kadar bilmezdim demeliyim. Nasıl olsa hep yaşıyorsan o güzelliği, sadece vardır hayatında. Ancak, olmadığında anlarsın o şeyin senin için nasıl bir servet ettiğini… Annem sanki bilir gibi, büyüklerinin isimlerini de katardı anılarına, onları anlatırken. Unutulmasınlar diye, aktarırdı bu bilgileri geleceğe, bizlerin üzerinden. Belki de en çok kendiydi unutulsun istemediği… Nasıl güldüğü… Nasıl sevdiği…..
Anmazsan, silersin.
Bunu çok iyi yaz bir yere. Tekrarlanmayan her şey siliniyor beyninde. Anılarına sahip çıkmak istiyorsan, dokunmalısın onlara. Bunun için de dinleyici bulman son derece önemli. İlişkide konuşmak, en çok da bundan değerli. Çünkü anlatırken ve dinlerken, birbirine karışırsın. Onu anlarken ve o seni anlarken, enerjileriniz birbirinize kodlanır. Seninkilerle onunkiler inanç oluştururlar zerrelerinde. Birini ne kadar yürekten dinlersen, o kadar anlar ve kendinden saymaya başlarsın bu yüzden. Bir süre sonra da zaten telepatik yaşam başlar. Sen düşünürken bir de bakarsın o söyler. Bütünlenirsin… Büyü bu işte…
Var mı peki böyle böyle işler güçler ömründe hımmm?
Anılarının silinmemesi için hem iyi bir dinleyici bulmalısın, hem de iyi bir anlatıcı olmalısın. Annen varsa sorun yok diyemiyorum. Çünkü her aile aynı iletişimde olamıyor maalesef. Sorun da anlamak ve dinlemek, yukarıda bahsettiğim gibi. Yürekle yoğurmadığın lezzetlenmiyor… Yüreğini katmadığın hiçbir can ve beden, sende iz olmuyor, sen onda iz kalmıyorsun. Annen, baban, kardeşin, eşin, evladın, hepsi buna dahil. Yaniiiii, elinde telefonla, karşında televizyonla sen ne anlıyorsun, ne de anlatıyorsun. Yalnız yaşıyorsun yani mirim. Yalnızlaştırıyorsun… Ondan sonra da anıların da gidiyor dün gece yediğin yemek de. Çünkü yaşadıklarını geri çağırmamaya alıştırıyorsun kendini. Senin makine de yaşıyor ve çöpe atıyor çok da önemli saymadığın şeylerini. Sahi sen neleri önemli konumunda tutuyorsun varlığında? O kadar önemli ki bu da!
Özel günleri böyle böyle unutuyorsun ya da gerçekten sarılmayı…
Belki de dudaklarının kuruduğunu görmediğin birini unutuyorsun, henüz onu yaşarken… Kendi dudaklarını belki unutuyorsun, bir şeylere stresle ısırıp kemirirken o çatlakları. Belki o şarkıları unutuyorsun, o filmleri, o aşkları… E peki sen her şeyi unutuyorsan ve de unutacaksan, niye yaşıyorsun ki? Unutmak, yok etmektir. Zaman da burada ilaç sayılır hatta. Sevmediğin, sana zarar verdiğini düşündüğün her şey için kullan bu silahı. Yok et, seni hırpalayacak duyguları. Amaaaaa anlam var ya anlam. Hani güneşi suya düşüren mor bayramlı akşam üstleri, ayda çalkalanan sulardaki yakamozlar, hani yıldızların yandığı kumsallar… Bunları unutmak, hüzünlü…
An ki yaşa…
Sana hayatının çok önemli bir varlığından ya da yokluğundan bahsetmiş oldum bugün. Nasılsın? Zengin? Fakir? Kazanabilir misin bir anı dinleyiciyi bugün? Birine kazandırabilir misin kendini ya da armağan olur musun birinin ömrüne? Yaşar mısın bugün sen? Yaşadığına dair izleri tutabilir misin ruhunda ve birilerinin ruhuna dokunup, kalabilir misin orada? Hııımmm?
Bugün bir sorgula güzel yüreğim. Ne kadar varsın birileri için ve ne kadar yoksun?
Buna göre de artık karar ver. Suya yazılası bir ömür mü layık sana, yoksa destanlar mı kalsın yarınlara..? Ben destanları severim:) Bundan dolayı da konuşurum bol bol, dinlerimmmm ama ne güzel dinlerim de. Bugün, daha farkında ol olur mu? Kim ne diyor? Sen ne anlatıyorsun? O çalan şarkı sana neler hissettiriyor? Ve anlatacakların var mı? Duyması gerekenler var mı? Bırak gereksiz takıntıları. Ya bugün konuş ya da sonsuza dek suya yaz dur yıllarını. Tercih senin…
Muhteşem perşembe!
Gel şansla! Sağlıkla! Mutlulukla! Çooook lazım tüm güzel armağanlarınla! Gülümser misin hemen? Her ne haldeysen, önemsemeden. Deli desinler hatta, ne var? Dudaklarını hisset bugün. Göğü, baharı, seslerin tamamını. İlişkilerine an kat bugün. Bil ki bugün, sadece bugünde.. Ve bugünün içindekiler de sadece misafirler. Bu tarafa gel, buradan bak bir aleme. Duy daha çok ve hisset. Anlat ve dinle. Karış bugün senin için önemli olanlarınla. Veee çok tatlı bir geceye düş sonra. Sonra çok tatlı bir sabaha doğ. Önemseme kapanmışlıkların hiç birini. Sen çölde vahanı kur. Sen içini ferah tut, sen birine iyi gel. Dünyaya kapını kapasan da bu 17 gün, kapılarını kapatma anlarındaki canlara…
Kapı işte. Covite duvar olsun, yarene yok olsun şu kapılar…
İyi perşembeler, kapanmalar ve açılmalar o zaman!
Sevgilerimle…
🙂