Burnunun Ucuna Bak!:)

Dünyalar güzeli bir haftaya girdik. Gülümsedin mi uyanır uyanmaz? Aldın mı burnunun ucuna dokunan hayatı ruhuna da:) Ne alâ böyleyse. Değilse de hadi o zaman. Şimdi, harflerim sana ne ara dokunuyorsa, bu an! Gülümse. Sebepsiz olsun. Deli ol bugün hayata! Güneş asılmış göğün yok mu senin? Benim var:) Dalları bebek yapraklı ağaçlarım, saçlarımı bozmadan bana dokunan rüzgarım, mis gibi kokularım var havada! Baharım var benim! Hatta annemle biz bu mevsime, “İlk Yaz” da derdik. İlk yazın olsun mu senin de? Hımmmm? Hadi o zaman! Gülümse:)

İçinde olduğum evi birilerinin toparlaması gerekiyor bugün:)

Pandemi süreci ilginç bir süreç oldu gerçekten de. Bizim Mira’larımız, Firuze’lerimiz maalesef artık kapıdan içeri giremiyorlar. Son iki çalışanımın adları bunlar. İçimden bu özel isimler adına anma günleri düzenlemek geliyor. O dereceyim:))) Neyse:) Yani seans var, sonra yemek pişiyor:) Yazılarım devam ediyor sonra başka bir evsel iş oluyor. Karman ve çorman bu demek ki:) Karman ile çorman hep birlikte akıyoruz günde. Sonraaaaa gece oluyor. Ay asılıyor mavi kürenin bizim tarafındaki tavanına. Başlıyor “bana özel” dediğimiz saatlerimiz. Hani herkes uyuyorken, mesai dışındaki saatlerden bahsediyorum. Kitap okuduğumuz, müzik dinlediğimiz, herkesin kendine göre iyi hissettiği bir şeyler yaptığı saatler. Belki de uyuduğu:)

Pekiiii güne bugün, farklı ne katabilirsin?

Ben temizlik katacağım günüme:)) Ve bugün farklı bir dans deneyeceğim. Ama henüz hangisi bilmiyorum. Maksat, duvarlar arası, kendimize has, bir neşeli dünya kurabilmek. Küçük şeylerden büyük şeyler oluşur. Tüme varım diye bakarsak ki bana göre böyle, küçük şeylerden kocaman mutluluklar inşa ederiz. Bir kahve bile güne sonsuz bir doyum sağlayabilir bazan. Sen? Ruhuna ihtiyaç ne var alem içinde? Maddeye lazımları biliyoruz. Ama ruhu görmüyoruz diye burası hep ihmal ediliyor farkında olmadan. Hadi bir düşün şu an. Ruhun nasıl? Ne eksik? Ne fazla? Fazlası da zor çünkü. Yükler? Neler taşıyorsun yüreğinde? Bırakman gerekenlerini ayıkla… Yeni anlar için yer açılmalı mutlaka. Yoksa İşte yükleme tamamlanamayacak sonra:) Telefonunu örnek al:)

Bir bahar günüydü…

Güzel yürekli bir mesai arkadaşımla, o gün birlikte çalışıyorduk. Çalışma bölgemiz de Tekirdağ. Nasıl güzel bir yerdir… Selam olsun Trakya’ya bu arada! Dedi ki “Uçmakdere” diye bir yer var. Muhteşemdir. İş bitince bir gidelim. Ne dersin?” O gün işler erken bitti zaten. Ve yola koyulduk. Uçmakdere, Şarköy’den gidilen bir yer. Ama nasıl bir yol! Keçi zor geçer!!! Benim kalp geldi ağza! Nasıl uçurum, nasıl viraj! Ben bir değil bin pişman! Ama bir şey de diyemiyorum tabi. Anlatıyor hala saklı cenneti bana. Ben içimden dualara başlamışım, cennete erken vakitte uçmamak için(!) Zorla gülümsüyorum:) Ayıp tabi, korkmak…

Böyle de hallerimiz vardır değil mi? Hep güçlü görünmeliyiz. Her zaman en iyi olmalıyız.

Sadece diyorum, “Buraya neden bu isim verilmiş belli:) Biri bu yollardan geçerken uçmuş ve son sözleri UÇMAK DERE! olmuş:)))” Yani yol öyle bir yol ki dereye uçulur! Neyse indik denize. Şükür ki uçmadan:))) Ama bir güzel… Bir güzeeelllll…. Sadece bir koy. Koyda motosikletli bir grup vardı o gün. Kamp için gelmişler Türkiye’nin farklı farklı yerlerinden. Bir kulübe var ağaçlar altında. Ahşap, çok eski bir tane masa. Muhtemelen ağaç kesilmiş, elde o kesilen ağaçtan yapılmış bu masa ve sandalyeleri! Heidi’nin dedesi kesin burada yaşıyor:) Zaten öyle de bir adam kulübenin sahibi. Torunları etrafında uçuşuyor. Nasıl mutlular. Ya insan gördüler diye ya da burası büyülü bir yer:) Çok mutluluk ihtiva eden bir adres!

Hiç bir şey istemeden, masaya geliyor iki kadeh! Ama nasıl kadeh? Toprak!!!

İçleri boş. Melek torunlardan biri gelip soruyor. “Çok güzel şaraplarımız var. Biz yaptık. Dedem yaptı. Getireyim mi?” Aaayyy! Nasıl güzel bir prenses torun ama nasıl! Cennet gerçekten de sanki burası. Neyse şifa niyetine geliyor tabi kırmızı tarafından güzelleşmiş üzümler kadehlere… Ben denize doğru yürüyorum ama beklemeden şarabın tadına tuzuna bakmayı. Bodozlama vuruyorum sahile kendimi. Nasıl güzel dalgalar… Sanki hediyeler bırakıyor kumlara deniz. İyotluyor havayı nasıl mis… Üstümde takım kıyafet:) Gayet kurumsalım kumsalda:))) “Amaaaannn” diyen ne güzel de Yay tarafım var şükür:) Hayatın tadını kaçıran pimpirik hallerim yok ne mutlu ki. O kumaşa o kum ne yapar umrum değil!

Oturuyorum kumlara…

Denizi izliyorum sanki bir kum tanesi gibi… Akşamın üzeri bir vakit. Göğün bayram renklerinde bir çocuk oluyorum en mutlusundan. “Nasıl güzel bir dünya bu” diyor içimdeki hoşnutluk. Oysa tüm gün nasıl da sıcaktı hava. Bunaltıcı ve çok da yorucu bir iş günü, nasıl da evrilmişti huzura. Sanki burası ıssız bir adaydı ruhuma. Yanıma da 3 şey bile almadan hatta:) Teferruatsız! “Oh be! Yaşamakdere burası kesin:)” derken, peri prenses torunun minicik elleri, toprak kadehimi bana getiriyor. İçim oluyor sütlü çikolata:) Al kucağına sev o tatlı saçlarııııı! İçimde “Bir kızım olmalı” hissi beliriyor yine amaaa daha küçüğüm ki ben:) Henüz bekar ve kariyer adımlarında…

O gün arkadaşıma nasıl teşekkürler ediyorum ama nasıl!

Çok kalmıyoruz. Biraz dalga geçiyoruz işte ömürde, iyotlu:) Bagaja bir sürü dolu şişe bırakıyor cennetlik dede ve el sallıyor aile arkamızdan… Nasıl güzel insanlar, hayat, lezzet… Bu defa korkmuyorum yoldan. Hayatın anlamını belki de o an daha iyi anladığım için korkmuyor bilincim? “Her şey olacağına varıyor” diyor içimdeki huzur. İyi şeyler oluyor hayatta. Mucize bir ferahlık dokunabiliyor bir dost tavsiyesi ile anına. Planlamıyorsun ve sana lazım olan birden yanında olabiliyor. Demek ki inanmak gerekiyor, her şeyin her an daha güzel olacağına…

Yaaa böyle işte:)

Sen de içindeki Uçmakdere’yi bul bugün dilerim. Günün hangi saati ya da ömrün hangi mevsimi senin için? Bunu düşünme. Kendini sınırlama. Ruhun zamanı yok. Ruh başka bir şey ve sen sadece ruhun kadarsın. Kilon, yaşın, kariyerin hepsi başka, ruhun başka. Bu yüzden de kendini bulmak istiyorsan, adresini ya da telefonunu sorgulama. Diplomalarını da sosyal hallerini de banka hesaplarını da bir kenara koy. Ruhunu hissetmeye çalış. Sen sadece oradasın.

Temizle gereksiz her şeyi ruhundan…

Bahar temizliği vaktin olsun bu hafta, ne dersin? Kendini bul. Sonra da yürümek istediğin adımlarını al yanına. Git istediğin her yere. İlla fiziken değil, ruhen hisset yaşamak istediklerini önce. Sonrası zaten bahar bahçe:) Olur istediğin her şey. Bil ki gelecek, senin niyetlerinle şekilleniyor. Niyet et, niyet eyle mutlu olmaya. Çünkü zaman geçiyor can. Ve en fenası da bir insanın, kendine geç kalması… Sakın geç kalma!

Şimdi herkes ruhuna da işine de baksın bakalım:)

Hadi, dağılıyoruz:) Mis bir Pazartesi ve oooohhhhh!

Sevgilerimle…

🙂

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s